SubhânAllah. Dünyada olup bitenler hâlâ kimi gâfil bırakıyorsa, o kimse bundan sonra gafletinden uyanmaz. Âlem, daha önce asırların bir misliyle karşılaşmadığı zulüm, ölüm, ahlâksızlık, cehâlet, hakk-bâtıl savaşıyla karşı karşıya.
İhtilâflar, kargaşalar, neseb ve ırkı dînden öne alanlar, millet derken ümmeti unutanlar, hakka giydirilen libâslar karşısında insanlık; Allah’ın hidâyetine, Kur’ân’ın nûruna ve Sünnet’in hikmetine muhtaç. Âlem, Allah’ın rahmetine fakir olduğu şedid bir zamandan geçiyor. Bu rahmetin gelişi, ancak îmân ehline olacak ve bu rahmet ancak îmân ehlini saracaktır.
Bu yüzden Mu’minin îmânını artırmaya ve güçlendirmeye çokça çaba sarfetmesi gerekmektedir. Bu ise öncelikle bazı hallerin düzeltilmesiyle mümkündür:
• Namaz. Namaz. Namaz. Namazları asla ihmâl etmemek, ertelememek, geciktirmemek. Namazı sâlim olanın kalbi de, hayâtı da sâlim olur, namazı düzgün olanı Allah musîbet ve fitnelerden korur. Namaz, îmânın takviyesinde en temel şarttır. “Onu terk edenin İslâm’dan nasîbi yoktur.” Allah’ın namaza devamlı olan kuluna karşı verdiği îmânî güç, bedenî kuvvet ve belâlarda teslimiyet; ancak ve ancak namazı korumak ile mümkündür. Namazı terk eden yahut namazla ünsiyet bulmayan ve namazı sığınağı bilmeyen, zayıflığa ve yılgınlığa mahkûmdur.
• Duâ. Allah’tan Dîn üzere sebât istemekten bıkmamak, her şeyden önce en çok bunun için duâ etmek, her şeyden evvel en büyük ihtiyacın ve en büyük arzunun bu olduğunu Allah’a itiraf etmek. Allah Rasûlünün sallallahu aleyhi ve sellem dahi en çok ettiği duâ “Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi Dînin üzere sâbit kıl” duâsıydı. O hâlde bizim bu duâya hâcetimiz nasıldır?..
Bununla birlikte Allah’a ‘her şey’de duâ etmek saadetin ve gönül rahatlığının başlıca sebebidir. Dünyanın yükünü yüklenmeyi bırak, bütün işlerini o işin Mudebbirine bırak. Hayâtı dert edinmeyi, ümitsizliğe kapılmayı bırak ve zâtını Rahmân ve Rahîm olarak adlandıran, ve kullarının da O’nu bu isimleriyle adlandırmasından (besmele) râzı olana tevekkül et. O’na sırtını daya, O’na duâ et, O’na yalvar ve yalnızca O’nun önünde zayıfla.
• Gizli ibâdet. Günahkârların günah işlemek için gizlendiği gibi, Mu’min Rabb’ine yönelmek, O’na tevbe etmek, O’na münâcât etmek, O’nu zikretmek ve O’nun sevgisine erişmek için O’nunla yalnız kalmanın hesâbını yapar. Gizlide, kimsenin bilmediği zamanlarda işlenen sâlih ameller; îmânın artmasında ve hattâ îmân üzere sebât etmede Allah’tan yardım görmeye sebebtir. Ancak O’nu gerçekten arzu eden ve O’ndan gerçekten korkan, kimsenin görmediği yerde O’nu hoşnut etmek için çabalar.
• Kur’ân okumak. Kur’ân, Allah azze ve celle’nin işte zaten tam da bu sebeble inzâl ettiği Kitâbıdır. O’nun kelâmından başka kalpleri diriltecek ve hasta kalplerin îmânını güçlendirecek başka kimin kelâmı vardır? Allah subhânehu buyurdu ki:
«Gerçek Mu’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman onların kalpleri titrer. Âyetleri kendilerine okunduğu zaman, (bu) onların îmânını artırır. Ve onlar, bir tek Rabblerine tevekkül eden kimselerdir.» Enfâl: 2
«Bir sûre indirildiği zaman, onlardan; “Bu sûre hanginizin îmânını artırdı?” diyenler vardır. Îmân edenler, işte (bu sûreler) onların îmânlarını artırmıştır.» Tevbe: 124
• İhsân. İnsanlara iyilikle ve şefkatle yaklaşmak, onlara sabretmekten ve onlara da hakkı ve sabrı tavsiye etmekten yorulmamak. Kalplerin yorulduğu, ruhların bitkin düşüp, nefislerin ümitsizliğe yuvarlandığı, sabırsızlığın arttığı, öfke ve nefretin çoğaldığı bu zamanda Mu’min elinden geldiğince yumuşaklığa ve insanlara karşı nezakete hırslı olmalı. Gerçekten bizler nâzik ruhlar ve selîm kalpler görmeye de muhtaç duyduğumuz bir zamandayız. Bunun Müslümanlar arasında da yok olmasına sebep olanlardan olmamalıyız. Bu, mu’minler arasındaki uhuvvet ve meveddeti güçlendirecek; ve böylece hem ferdin îmânı hem de toplumun-cemaatin îmânı güçlenecektir. Bunun zıttı ise, Allah subhânehu ve teâlâ’nın kerih gördüğü ‘ayrılıklar’ ve ‘ihtilafları’ beraberinde getirecek; bu da hem ferd hem toplumda îmânî hallerin zayıflamasının alâmeti olacaktır.
Allah subhânehu ve teâlâ ayaklarımızı sâbit kılsın.