Tevbe, dinimizin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü ve emrettiği şeylere yönelmektir. Nasûh (samimi) bir tevbe; bir kulun, işlediği günahlardan -sırf Allâh’ın rızasına muhalif olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmesi, bir daha yapmamaya azmetmesi ve nefsini buna alıştırıp günaha dönmemeye katî olarak karar vermesidir. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) Hazretleri, tevbe ile alâkalı şöyle buyurmuştur:
Kulun tevbesindeki samimiyeti, dört şeyle bilinir:
Dilini gıybet, nemîme, yalan gibi günahlardan ve boş ve lüzumsuz şeylerden muhafaza etmesi.
Kalbinde hiç kimseye karşı haset ve düşmanlık beslememesi.
Kötü arkadaşlarından uzaklaşması. Çünkü kötü arkadaş, tevbe etmesine ve pişman olmasına mani olur, bu husûstaki azim ve gayretini yok eder.
İşlediği günahlarına pişman olup istiğfar ederek ve Allâh’a ibadet ve itâat husûsunda gayret ederek ölüme hazırlık yapması.
Kulun tevbesinin kabul olduğunun alâmeti dörttür:
Fâsıklarla alâkasını kesmesi ve sâlihlerle beraber olması.
Bütün günahları terk edip ibadet ve tâate yönelmesi.
Dünya ferahını kalbinden çıkartıp her zaman kalbinde âhiret endişesini hissetmesi.
Allâhü Teâlâ’nın emrettiği şeylerle meşgul olurken onun kefil olduğu rızık hususunda hiçbir endişe duymaması.
Bir kimsede bu alâmetler bulunursa o kul, Allâhü Teâlâ’nın, “Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ, çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” meâlindeki, Bakara Sûresi’nin 222. âyet-i kerîmesinde buyurduğu kimselerden olur.
İnsanların tevbe edene karşı vazifeleri:
Allâhü Teâlâ, tevbe edeni sevdiği için onu sevmeli.
Allâhü Teâlâ’nın onu tevbesinde dâim kılması için dua etmeli.
Daha önce işlediği günahlarından dolayı onu ayıplamamalı.
Onunla sohbet etmeli ve hayırlı işlerde ona yardımcı olmalıdır.
21 Kasım 2024 Per Fazilet Takvimi