Dini Sohbetler @dinisohbetler Channel on Telegram

Dini Sohbetler

@dinisohbetler


Ehli sünnet vel cemaat çizgisinde bir sohbet...
Edep ile....

Dini Sohbetler (Turkish)

Dini Sohbetler adlı Telegram kanalı, din alimleri ve ilahiyatçılar tarafından işlenen konuları içeren, ehli sünnet vel cemaat çizgisinde bir sohbet platformudur. Kanalda, edep kaidelerine uygun bir şekilde dinimize dair merak edilen her türlü konu ele alınmaktadır. Dinin temel prensiplerinden tutun da günlük hayatta karşılaşılan sorunlara kadar geniş bir yelpazede bilgi ve bilinçlendirme sunulmaktadır. nnDini Sohbetler kanalı, dinine bağlı olan ve dinini doğru bir şekilde yaşamak isteyen herkesin faydalanabileceği bir platformdur. Kanalda paylaşılan bilgiler, İslam dinine uygun olarak doğru kaynaklardan derlenmiş olup, güvenilir ve doğru bilgilere erişim sağlar. İslam'a dair daha derinlemesine bilgi edinmek isteyen herkes, Dini Sohbetler kanalını takip ederek bilgi birikimini arttırabilir ve dinini daha iyi anlama fırsatı bulabilir. nnEğer siz de doğru din bilgilerine erişmek ve dinimizi daha yakından tanımak istiyorsanız, Dini Sohbetler kanalını takip etmeye başlayabilirsiniz. Ehli sünnet vel cemaat çizgisinde ve edep kaidelerine uygun bir şekilde yapılan sohbetler sayesinde, dinimiz hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilir ve doğru bir şekilde yaşamaya adım atabilirsiniz. Dini Sohbetler kanalı, sizleri doğru ve güvenilir bilgilerle buluşturarak, manevi yönden daha güçlü olmanıza katkı sağlayacaktır. nnHaydi, siz de Dini Sohbetler kanalına katılın ve dinimizi daha yakından tanımak için bu fırsatı kaçırmayın!

Dini Sohbetler

21 Nov, 03:29


ALLÂHÜ TEÂLÂ TEVBE EDENLERİ SEVER

Tevbe, dinimizin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü ve emrettiği şeylere yönelmektir. Nasûh (samimi) bir tevbe; bir kulun, işlediği günahlardan -sırf Allâh’ın rızasına muhalif olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmesi, bir daha yapmamaya azmetmesi ve nefsini buna alıştırıp günaha dönmemeye katî olarak karar vermesidir. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) Hazretleri, tevbe ile alâkalı şöyle buyurmuştur:

Kulun tevbesindeki samimiyeti, dört şeyle bilinir:

Dilini gıybet, nemîme, yalan gibi günahlardan ve boş ve lüzumsuz şeylerden muhafaza etmesi.
Kalbinde hiç kimseye karşı haset ve düşmanlık beslememesi.
Kötü arkadaşlarından uzaklaşması. Çünkü kötü arkadaş, tevbe etmesine ve pişman olmasına mani olur, bu husûstaki azim ve gayretini yok eder.
İşlediği günahlarına pişman olup istiğfar ederek ve Allâh’a ibadet ve itâat husûsunda gayret ederek ölüme hazırlık yapması.
Kulun tevbesinin kabul olduğunun alâmeti dörttür:

Fâsıklarla alâkasını kesmesi ve sâlihlerle beraber olması.
Bütün günahları terk edip ibadet ve tâate yönelmesi.
Dünya ferahını kalbinden çıkartıp her zaman kalbinde âhiret endişesini hissetmesi.
Allâhü Teâlâ’nın emrettiği şeylerle meşgul olurken onun kefil olduğu rızık hususunda hiçbir endişe duymaması.
Bir kimsede bu alâmetler bulunursa o kul, Allâhü Teâlâ’nın, “Şüphe yok ki Allâhü Teâlâ, çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” meâlindeki, Bakara Sûresi’nin 222. âyet-i kerîmesinde buyurduğu kimselerden olur.

İnsanların tevbe edene karşı vazifeleri:

Allâhü Teâlâ, tevbe edeni sevdiği için onu sevmeli.
Allâhü Teâlâ’nın onu tevbesinde dâim kılması için dua etmeli.
Daha önce işlediği günahlarından dolayı onu ayıplamamalı.
Onunla sohbet etmeli ve hayırlı işlerde ona yardımcı olmalıdır.
21 Kasım 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

21 Nov, 03:29


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Hiçbiriniz, sakın ölümü temennî etmesin. Eğer o, sâlih bir kimse ise (hayatta oldukça) iyilik ve faziletini arttırması umulur. Eğer günahkâr bir kimse ise onun da tevbe edip Allâhü Teâlâ’nın rızâsını kazanması umulur.” (Sahîh-i Buhârî)

21 Kasım 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Nov, 04:43


RESÛLULLAH (S.A.V.) EFENDİMİZE ZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM’IN SUÂL EDİLMESİ

Ukbe bin Âmir (r.a.) demiştir ki: “Bir gün Resûlullah (s.a.v.)Efendimize hizmet ediyordum, huzurundan çıktım. Ehl-i Kitâb’dan bir topluluk karşıma çıktı. ‘Biz, Resûlullâh’a suâl sormak istiyoruz, izin isteyiver.’ dediler. Ben de girdim, haber verdim. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, ‘Onlar, bilemeyeceğimi düşündükleri şeyleri sormaya geliyorlar. Ben, ancak Allâh’ın bildirdiği şeyleri bilirim.’ buyurdu. Sonra, ‘Abdest aldı, namaz kıldı. Namazı bitirince mübarek yüzünden sürûrunu anladım. Sonra, “Onları ve Ashâb’ımdan kimi görürsen içeri al.’ buyurdu ve huzuruna girdiler.

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz: ‘İsterseniz sorunuz, haber vereyim veya siz sormadan ben size haber vereyim.’ buyurdu. Bunun üzerine, ‘Siz haber verin.’ dediler.

‘Siz, Zülkarneyn’den ve onun hakkında kitabınızda bulduğunuzdan sormak için geldiniz?’ buyurdu.”

Bir rivayette de Peygamberimize Yahûdîler, demişler ki: “Yâ Muhammed! Sen ancak İbrahim aleyhisselâm’ı, Musâ aleyhisselâm’ı, İsâ aleyhisselâm’ı ve bazı peygamberleri zikrediyorsun, çünkü onların haberlerini bizden işittin. Şimdi bize bir Peygamberden haber ver ki, Allâhü Teâlâ, onu Tevrat’ta ancak bir yerden başka zikretmemiştir. O kimdir?”

Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz, “Zülkarneyn”dir buyurmuşlardır.

AZ BİR AMELİN KAZANDIRACAĞI MÜKÂFÂT

Silsile-i Sâdât’ın yedinci halkası olan Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretlerinin hocası İmâm Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî (k.s.) bir gün hamama girmişti. Ebû Ali Fârmedî (k.s.), hocası istemeden onun ihtiyaç duyduğu birkaç kova sıcak suyu hamama götürdü, kapısına bıraktı.

Hocası hamamdan çıkıp namaz kıldıktan sonra, “Suyu kim getirdi?” diye sordu. Ebû Ali Fârmedî (k.s.), acaba edebe aykırı bir şey mi yaptım düşüncesiyle sükût etti. Şeyhi üç defa sorunca, “Ben getirdim, efendim” diye cevap verdi.

Üstâzı, “Ey Ebû Ali! Sen, Ebu’l-Kâsım’ın yetmiş senede elde edemediğini bir kova su ile elde ettin.” buyurdu. (Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye, Fazilet Neşriyat)

20 Kasım 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Nov, 04:43


Allâhü Teâlâ buyurdu -meâlen-: “Muhakkak ki onların (evvelki peygamberler ve ümmetlerin) kıssalarında, kâmil akıl sahipleri için bir ibret vardır...” (Yûsuf Sûresi, âyet 111)

20 Kasım 2024 Çar
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

19 Nov, 00:43


ZÜLKARNEYN ALEYHİSSELÂM

Kehf Sûresi’nin 83 ilâ 98. âyet-i kerîmelerinde Zülkarneyn aleyhisselâm’ın kıssası bildirilmektedir. Bu âyet-i kerîmelerde, Zülkarneyn aleyhisselâm’ın şark ve garba seyahati, bu esnada karşılaştığı kavimler anlatılıyor ve müminler ile kâfirlere karşı nasıl bir siyaset takip edeceği bildiriliyor.

Cenâb-ı Hak, Zülkarneyn aleyhisselâm’a ilim ve hikmet, heybet ve satvet (büyük bir kuvvet) vermiş, o da yeryüzünde dolaşarak halkı, hak dine davet etmiş ve bir set inşa etmiştir. Zülkarneyn tabiri bir lakaptır ki birçok manaya gelir. En meşhuru “Arzın şark ve garbına sahip olan” demektir.

Kur’ân-ı Mübîn, Zülkarneyn aleyhisselâm’ın hârikulâde kıssasını bildirmektedir. Ancak onun hangi asırda, hangi millet arasında yaşamış olduğunu izah etmemektedir. Binâenaleyh bu husûs katî surette tâyin edilemediğinden kim olduğu hakkında birçok rivayet vardır.

Zülkarneyn aleyhisselâm hakkında bazı âlimler peygamber, bazı âlimler evliya, bazıları da mümin sâlih bir hükümdardır, demişlerdir.

Zülkarneyn aleyhisselâm’ın isim ve şahsiyetini tayine kalkışmamalıdır. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de Zülkarneyn aleyhisselâm’ın ismi ve şahsiyeti tayin olunmayıp ancak onun vasfını izah eden kıssa zikredilmiştir.

Zülkarneyn aleyhisselâm öyle bir kimsedir ki, başka hiçbir kimseye verilmeyen ona verilmiş; her türlü sebepler, imkânlar ona bahşedilmişti. Ayak bastığı her yerin halkına hâkim olmuş, yeryüzünün doğusundaki ve batısındaki beldelere, hattâ halk bulunmayan yerlere kadar ulaşmıştı. “Zülkarneyn aleyhisselâm’ın yeryüzünün doğusuna ve batısına varıncaya kadar ulaşmaya nasıl güç yetirebildiği hakkındaki görüşün nedir?” diye suâl edilince, Hz. Ali (r.a.), “Bulutlar ona yol aldırır; yollar ona düzeltilir; nurlar ona döşenip yayılır; kendisine gece gündüz bir olurdu!” buyurulmuştur.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Hasan, Kız: Kâmile

19 Kasım 2024 Sal Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

19 Nov, 00:42


Allâhü Teâlâ buyurdu -meâlen-: “Gerçekten biz, onu (Zülkarneyn aleyhisselâm’ı) yeryüzünde büyük bir kudret sahibi kıldık ve ona (istediğine nâil olacağı) her şeyden bir sebep verdik.” (Kehf Sûresi, âyet 84)

19 Kasım 2024 Sal
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

18 Nov, 03:25


EHL-İ SÜNNET İTİKÂDININ EHEMMİYETİ

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:

“Mükellef olan Müslümanlara vacip olan ilk zarûrî vazife, itikâdlarını Ehl-i Sünnet ve Cemâat âlimlerinin görüşlerine münasip şekilde tashih etmeleridir.” (c. 1, m. 193)

“İtikâdın, Ehl-i Sünnet ve Cemâat’in itikâd esasları üzerine olması ve bu husûsta, falan ne söylemiş, filan ne söylemiş; buna bakılmaması gerekir.” (c. 1, m. 251)

“Vaazların özü ve nasihatlerin aslı, dine ve şerîate tam bağlı olan kimseler ile beraber olmaktır. Dine ve şerîate tam bağlı olmak, hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemâat yolundan gitmeye bağlıdır ki onlar, diğer topluluklar arasından Cehennem ateşinden kurtulan topluluktur. Bu büyüklere uymadan, kurtulmak mümkün değildir ve onların görüşlerine uymadan, felâha ulaşmak da imkânsızdır…

Sırât-ı müstakîm üzere olan Ehl-i Sünnet âlimlerinin yolundan, hardal tanesi kadar ayrılmış olan bir şahsın sohbetinin, öldürücü bir zehir olduğuna, onunla beraber oturmanın da ef’â (engerek) yılanıyla oturmak gibi (tehlikeli) olduğuna, hiç şüphesiz inanmak lâzımdır.” (c. 1, m. 213)

“İyi biliniz ki; bidat sahibi ile birlikte olmanın vereceği zarar, kâfirle birlikte olmanın vereceği zarardan daha fazladır. Ve bütün bidatçilerin en şerlisi ve en fenâsı, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin Ashâb’ına buğzeden tâifedir.” (c. 1, m. 54)

“İtikâd kirliliği ki bu, Ehl-i Sünnet itikâdına muhalefettir, öldürücü bir zehirdir. Bu hâl, insanı (eğer bidati, küfre varmışsa) ebedî ölüme ve sonsuz azâba götürür. Ameldeki kusurların ve tembelliğin ise mağfiret olunması ümit edilir, fakat itikâddaki bozukluğun mağfiretine ihtimâl dahi yoktur.” (c. 2, m. 67)

“Kalp aynasını, Allah Azze ve Celle’nin dışındakilere muhabbet besleme pasından temizlemek, cilalamak gerekir. Bu pası giderecek en iyi cila, Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmaktır.” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Fazilet Neşriyat, c. 1, m. 42)

18 Kasım 2024 Pzt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

18 Nov, 03:24


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Muhakkak, Allah Azze ve Celle, cömerttir, cömertliği sever ve (hilim ve vakar gibi) üstün meziyetli ahlâkları da sever; çirkin, kötü ahlâklardan razı olmaz.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr)

18 Kasım 2024 Pzt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Nov, 00:20


CAFER-İ SÂDIK (R.A.) HAZRETLERİNİN NASİHATİ

Silsile-i Sâdât’ın dördüncü halkası olan Cafer-i Sâdık (r.a.), Hicrî 80 (M. 699) tarihinde Medîne-i Münevvere’de dünyaya geldi. Hicrî 148 (M. 765) senesinde 68 yaşında iken yine Medîne-i Münevvere’de âhirete irtihâl ettiler. Cennetü’l-Bakî‘ kabristanında medfundur.

Bir gün Tebe-i Tâbiîn’den Süfyân-ı Sevrî (rah.), Cafer-i Sâdık (k.s.) Hazretlerinin huzurundayken, “Sen, bana bir hadîs-i şerîf nakletmedikçe buradan ayrılmayacağım.” dedi. Cafer-i Sâdık Hazretleri, “Ben, sana hadîs-i şerîf nakledeceğim. Fakat ey Süfyan! (Mucebiyle amel etmedikçe) çok sözün sana faydası olmaz!” buyurdu ve şunları nakletti:

“Allâhü Teâlâ, sana bir nimet ihsan ettiğinde, o nimetin bekasını ve devamlı olmasını arzu edersen, Allâhü Teâlâ’ya çok hamd ve şükret. Zira Allâhü Teâlâ ‘Celâlim hakkı için eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) arttırırım.’ (İbrâhîm Sûresi, âyet 7) buyurmuştur.

Eğer rızkında azalma olursa, çokça istiğfâr et. Zira Allâhü Teâlâ ‘...Rabb’inizin mağfiretini isteyin. Muhakkak o, mağfireti çok bir Gaffâr’dır. Üzerinize semadan bol bol yağmur göndersin, size mallar ve oğullarla imdât eylesin, sizin için bahçeler ihsan etsin ve sizin için ırmaklar akıtsın.’ (Nûh Sûresi, âyet 10-12) buyurmuştur.

Ey Süfyân! Sultanın veya başkasının yaptığı bir şeyden dolayı üzüntüye düşersen, ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh’ duasını çok oku. Zira o, sıkıntıları açan anahtar ve Cennet hazinelerinden bir hazinedir.”

Mübarek sözlerinden:

• Musîbete uğrayınca (sabretmeyip) dizine vuran, ecrini kaybeder.

• Allâhü Teâlâ, sabrı musîbetin miktarına göre, rızkı da zahmetin miktârına göre indirir.

• Rızkınızı sadaka vermekle bollaştırın, mallarınızı zekât ile koruyun.

• Kim geçiminde iktisatlı olursa Allâhü Teâlâ, onun rızkını bollaştırır. Her kim israf ederse Allah, onu mahrum bırakır. (Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye, Fazilet Neşriyat)

17 Kasım 2024 Paz Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Nov, 00:20


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Her kim lisanına sahip olursa, Allâhü Teâlâ, onun ayıplarını örter. Her kim öfkesine mâni olursa Allâhü Teâlâ, ona kıyâmet günü azâp etmez. Her kim de Allâhü Teâlâ’ya özrünü arz ederse Allâhü Teâlâ, onun özrünü kabul eder.” (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân)

17 Kasım 2024 Paz
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

16 Nov, 04:24


YALANCININ ŞEHÂDETİ DE KABUL OLUNMAZ

Halife Harun Reşid’in vezirlerinden biri, İmâm Ebû Yûsuf’un (rah.) huzurunda bir hâdiseye dair şahitlikte bulunmuştu. Fakat Ebû Yûsuf (rah.) onun şahitliğini reddetti. Bunun üzerine vezir, Halife’ye şikâyet etti.

Halife, “Şüphesiz benim vezirim dindar bir kimsedir, yalan yere şâhitlikte bulunmaz! Şâhitliğini neden reddettin?” diye sordu. İmâm Ebû Yûsuf (rah.) da:

“Çünkü ben, bir gün bu vezirinizin, Halife’ye (yani size) ‘Ben, kölenizim’ dediğini işittim. Eğer bu sözünde sadık ise, (yani hakikaten köle ise) kölenin şahitliği makbul değildir. Eğer sözünde yalancı ise zaten yalancının şâhitliği kabul olunmaz. Zira sizin huzurunuzda yalan söylemeye aldırış etmeyen kimse, benim huzurumda hiç aldırış etmez.” dedi.

Bunun üzerine halife, daha dikkatli olması için vezirini azarladı.

GECE VE GÜNDÜZ MÜDDETLERİ

Astronomide; güneşin, ufkun altında bulunması sebebiyle karanlık olan müddete gece, güneşin ufkun üstünde bulunduğu aydınlık olan müddete de gündüz denilmektedir. Gece ve gündüz uzunlukları Ekvator’da yılın her gününde yaklaşık olarak birbirine eşittir. Ancak atmosferin ışığı kırması sebebiyle gündüz süresi biraz daha uzundur. Kutuplara doğru gidildikçe gece ve gündüz arasındaki uzunluk farkları artar. Kutup dâireleri içindeki yerlerde, yılda yaklaşık altı ay gece ve altı ay gündüz olur. Bu sebeple Ekvator’a gidildikçe namaz vakitlerinin yıl içindeki değişimi ve farkı azalır, kutuplara gidildikçe artar.

Fıkhî olarak gün, akşamdan, yani güneşin batmasıyla başlayıp takip eden gündüzün akşamına (gün batımına) kadar devam eder. Her gece, o geceyi takip eden gündüze aittir. Mesela dînî tabirle cuma gecesi demek, perşembeyi cumaya bağlayan gecedir. Aynı şekilde Arefe gecesi de devam eden gündüzü Arefe olan gecedir. Sabahı bayram olan gece de bayram gecesidir. Diğer mübarek geceler de böyledir.

16 Kasım 2024 Cmt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

16 Nov, 04:23


Allâhü Teâlâ buyurdu: “Biz gece ile gündüzü (kudretimize delâlet eden) iki alâmet kıldık da gece alâmetini giderip (yerine) gündüzün alâmetini aydınlık yaptık. Tâ ki (gündüzün), Rabbinizden (geçiminiz için) bir lütuf ve inayet isteyesiniz, yılların sayısını, (vakitlerin) hesabı(nı) bilesiniz. İşte biz (böylece) her şeyi yerli yerince beyan ettik.” (İsrâ Sûresi, âyet 12)

16 Kasım 2024 Cmt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

15 Nov, 01:04


ŞAHİTLİĞİN DİNİMİZDEKİ EHEMMİYETİ

Dinimizde şahitlik, bir hakkı, bir hâdiseyi ispat maksadıyla hâkimin huzurunda “şahitlik ederim” lafzıyla haber vermekten ibarettir.

Şehâdetin kıymet ve ehemmiyeti pek büyüktür, hikmeti pek açıktır. Malûm olduğu üzere cemiyet hayatında birçok hâdise, medenî ve tarihî muamele meydana gelir ve bunlara dair zaman zaman davalar, anlaşmazlıklar ortaya çıkar. Bu davaların, ihtilafların çözülmesi için ekseriyetle şahitliğe lüzum görülür. Aksi takdirde anlaşmazlıklar devam eder, birçok hak zâyi olur, birçok vaka meçhûl kalır, cemiyetin huzuru, intizamı bozulur gider. İşte bu medenî, hayâtî ihtiyaç sebebiyle, İslâm dininde şâhitliğe büyük bir ehemmiyet verilmiş, şâhitlik, pek kuvvetli delillerden sayılmıştır.

Şahitlik, mühim bir husûs olduğundan dinimizde bunun kabulü için pek ihtiyatlı hareket edilmesi emrolunmuştur. Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, “Eğer güneş gibi (açık ve katî olarak) biliyorsan şahitlik et. (Eğer öyle değilse şahitlikten sakın).” buyurmuşlardır. Bu sebeple tahmin ve zanla yapılan şahitlikler makbul değildir.

Şahit olacak zâtlarda, birçok vasfın bulunmasına ehemmiyet gösterilmiştir. Bunlardan birisi, şahitliğin kabulü için şahitlerin âdil olmaları şartıdır.

Âdil, iyilikleri kötülüklerine galip olan kimsedir ki, bu da büyük günahlardan kaçınarak küçük günahlarda ısrarcı olmamak, doğrusu hatasından fazla olmak ile olur. Binâenaleyh İslâm dininin hükümlerini bilmeyen, haram içkileri içen, haram olan oyunları oynayan, şarkıcılık yapan, sihirbazlık, hokkabazlık gibi namus ve mürüvveti ihlâl eden hâl ve hareketleri alışkanlık hâline getirmiş kimselerin; cimrilik ve yalancılık ile bilinen kimselerin, yalaka ve dalkavuk olan, dilenciliği âdet edinen şahısların şahitlikleri, dinimizce kabul edilmemiştir.

Sözünün meşru veya gayrimeşru olduğunu düşünmeksizin dînen, ahlâken tasvip edilmeyen sözleri söyleyip duran laubali kimselerin de şahitliği kabul olunmaz.

15 Kasım 2024 Cum Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

15 Nov, 01:03


Allâhü Teâlâ buyurdu -meâlen-: “Ey iman edenler! Allah için duran (hakkı ayakta tutan) hâkimler, adâlet numunesi şahitler olun ve sakın bir kavme buğzunuz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun. Takvâya en yakın olan odur, Allah’tan korkun. Çünkü Allah, her ne yaparsanız muhakkak haberdardır.” (Mâide Sûresi, âyet 8)

15 Kasım 2024 Cum
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

14 Nov, 05:04


ZÂHİRÎ VE BÂTINÎ NİMETLERDEN BAZILARI

İbn-i Acîbe (rah.) Hazretleri, el-Bahru’l-Medîd isimli tefsirinde şöyle demiştir:

Ey insan! Bütün kâinat senin için, sen ise Allâhü Teâlâ’ya kulluk için yaratıldın. Öyle ise bunun kıymetini bil ve haddini aşma. Allâhü Teâlâ’nın, senin üzerine yağdırdığı zâhirî ve bâtınî bütün nimetlere şükret.

İmâm Kuşeyrî (rah.) demiştir ki: “Âlimler ve ârifler, zâhirî ve bâtınî nimetler hakkında pek çok izahlar yapmışlardır. Bunlardan bazısı şöyledir:

Zâhirî nimet, âzâların dinin hükümleriyle amel etmekte istikamet üzere olmasıdır. Bâtınî nimet ise hakikat nurlarını almaya hazır olması için, bâtınının (kalp ve ruhunun) temizlenmesidir.
Zâhirî nimet, maddî bir nimeti elde etmektir; bâtınî nimet ise o nimeti kendisine veren Rabb’ini bilmek, ona şükretmektir.
Zâhirî nimet, dünya nimetleridir; bâtınî nimet ise âhiret nimetleridir.
Zâhirî nimet, insanın yaratılışıdır; bâtınî nimet ise güzel ahlâka sahip kılınmasıdır.
Zâhirî nimet, hata ve günahtan uzak duran nefistir; bâtınî nimet ise gaflete düşmeyen kalptir.
Zâhirî nimet, malların artması ve bereketidir; bâtınî nimet ise manevî hâllerdeki güzellik ve saflıktır.
Zâhirî nimet, ibadetleri yapmaya muvaffak edilmektir; bâtınî nimet ise yapılan tâatlerin kabul edilmesidir.
Zâhirî nimet, ârif zâtların sohbetinde bulunmaktır; bâtınî nimet ise onlara karşı hürmet ve tazimi korumaktır.
Zâhirî nimet, kulluk vazifelerini yerine getirebilmektir; bâtınî nimet ise kalbin elde ettiği manevî hâllerdir.
Zâhirî nimet, insanların ayıplarıyla uğraşmayı bırakıp kendi nefsinin ıslahı ile meşgul olmaktır; bâtınî nimet ise nefsinin hevâsını/arzularını terk edip Rabb’ini zikirle meşgul olmaktır.
14 Kasım 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

14 Nov, 05:04


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “Ve (Allah) size istediğiniz şeylerin hepsinden vermiştir. Eğer Allâh’ın verdiği nimetleri sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz. Şüphe yok ki insan elbette (nefsine karşı) çok zâlim, (Rabb’inin nimetlerine karşı) çok nankördür.” (İbrâhîm Sûresi, âyet 34)

14 Kasım 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

13 Nov, 01:00


MAZHAR ÎŞÂN CÂN-I CÂNÂN (K.S.) HAZRETLERİ

Silsile-i Sâdât’ın otuz birinci halkası olan Mazhar Îşân Cân-ı Cânân (k.s.) Hazretleri, Ahmed Saîd (k.s.) Hazretlerinin en küçük oğludur. 3 Cemâziyelevvel 1248 (M. 1832) senesinde Hindistan Delhi’de doğdu. Dedesi Ebû Saîd (k.s.) Hazretleri kendisini çok severdi ve “Bu evladımızın şanı pek büyük olacak, bütün âlemi nurlandıracaktır.” buyururlardı. Nitekim müjdelediği husûslar daha sonra gerçekleşti.

Muhammed Mazhar Hazretleri, dokuz yaşında iken Kurân-ı Kerîm’i hıfzetti. Asrının en büyük âlimlerinden olan babasından ilim tahsîl etti. Çocukluğunda bir ânı dahi boş geçmedi. 22 yaşına geldiğinde zâhirî ve bâtınî ilimleri tamam edip icâzet aldı. Babası, talebelerinden bir kısmını ona havâle etti.

Daha sonra Delhi’de meydana gelen bazı hâdiseler üzerine, birlikte Hicaz’a hicret ettiler. Bazen Mekke-i Mükerreme’de bazen Tâif’te bazen de Medîne-i Münevvere’de irşâda devam etti. Babasının vefatından sonra 29 yaşında irşâd makamına geçerek Medîne-i Münevvere’de insanlara Nakşibendiyye usûlü üzere füyûzât-ı İlâhiyye neşreylemeye devam etti. Uzak beldelerden, feyze talip olanlar, onun yanına gelmeye başladılar. Nice âsîleri Allâh’ın yoluna çevirdi, nice insanlara Zikrullâh’ın yolunu öğretti, nice katılaşmış kalpleri nurlandırdı.

Muhammed Mazhar (k.s.) Hazretleri, kalplerin hastalıklarını ve bu hastalıkların şifâsını bilir ve tedavi ederdi. Asrında, cehâletin ve bidatlerin yayıldığını gördüğünden talebelerini hep dînî ilimlerin, sünnet-i seniyyenin tahsîline teşvîk ederdi. Medîne-i Münevvere’de üç katlı büyük bir medrese bina etti. Medrese’de ilim talebelerinin ihtiyaç duydukları kütüphane, dershane, yemekhane, mescit vesâir her türlü kısım mevcut idi.

Muhammed Mazhar (k.s.) Hazretleri, 12 Muharrem 1301 (M. 1883) senesi Pazartesi günü vefat etti. Cennetü’l-Bakî’ kabristanına, babasının yanına defnolundu.

13 Kasım 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

13 Nov, 01:00


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Bir kul, günaha düşmekten sakınmak için günah olmayan şeyleri (yani mübahların fazlasını) terk etmedikçe takvâ ehlinden olamaz.” (Sünen-i Tirmizî)

13 Kasım 2024 Çar
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

12 Nov, 04:46


İRŞÂD VE HİDÂYETE VESİLE OLMAK

Allâhü Teâlâ, rahmetiyle insanları ve cinleri yarattı ve kâinatı onlara hizmetçi kıldı. Bu sebeple kula yakışan da kendisinde olan hayrı, zâtındaki güzel ahlâkları başkasına öğretip onları da kemâle erdirmesi ve terakkîlerine vesile olmasıdır. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm’de -meâlen-: “…O kimseler ki iman ettiler ve sâlih amellerde bulundular ve birbirlerine hakkı tavsiyede ve sabrı tavsiyede bulundular…” (Asr Sûresi, âyet 3) buyurulmuştur. Yani kendileri kâmil mümin ve sâlih amel ehli olduktan sonra, birbirlerine itikad ve amel cihetinden hak olan şey ile vasiyette bulundular. Tâat ve amelleri işlemekte sabır yolunu gösterdiler; günahlardan birbirlerini sakındırdılar. Tâ ki kendileri temizlendikleri gibi başkaları da temizlensin, yüce derecelere erebilsin diye. Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde Hazret-i Ali’ye şöyle buyurmuşlardır:

“Ey Ali! Allâhü Teâlâ’nın senin sebebinle bir insanı, iman ve itaate hidâyet etmesi, Arapların pek kıymet verdikleri kızıl develerini tasadduk etmekten, sevap cihetinden sana daha hayırlıdır.” Yani onun sevabı bundan fazladır. Zira deve tasadduk etmekte fayda sadece kendisinedir. İrşâd ve hidâyete vesile olmakta ise hem kendisine hem de başkasına fayda vardır.

Hâsılı mümine lâzım olan, insanları, gücü yettiği kadar irşâd ve ihyâ eylemektir. Neme lâzım dememelidir.

Herkesin ecir ve mükâfatı, ameli ve zahmeti kadardır. Gayret ve irşadı netice bulmayıp hiç kimse davetini kabul etmemiş olsa da kendisine sevap vardır. Eğer kabul eden olursa, ecri ziyade olur. Zira hidayete sebep olması ile hidayet bulan amel ettikçe, dâimî bir sevap hâsıl olur.

İnsanları bu şekilde zâhirî ve mânevî amellere irşâd ve hidâyete gayretten maksat, dini ihyâ etmek ve kuvvetlendirmektir.

12 Kasım 2024 Sal Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

12 Nov, 04:45


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “(Yâ Ali!) Allâh’a yemin olsun ki tek bir kişinin senin vasıtanla hidâyete ermesi, senin için kızıl develer (bahşedilip senin de onları fakirlere tasadduk etmen)den daha hayırlıdır.” (Sahîh-i Buhârî)

12 Kasım 2024 Sal
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

11 Nov, 04:50


Tağut Kimdir?

Kur’an da “tağut” diye birinden söz ediliyor… kimdir, necidir… ne gibi özellikleri var?
Günümüzde de benzerleri var mı.. ?

Tağut, “azgın, sapkın, imansız, ilah gibi say­gı gören, sapan ve saptıran” anlamında bir te­rim. Bir kişi adı değil elbette. Bir cansız mad­de, bir ağaç, bir hayvan, bir put da olabilir, bir insan da. her ne ki kişiyi Allah’tan uzaklaştırıyor. inkara götürüyor, cehenneme sürüklü­yor, o tağuttur. özellikle kimi insanlar …
Ne tür insanlar bunlar? Ortak yönleri var­dır bunların … Allahı tanımazlar … nefislerine uyar, onun isteklerini yapar, herkesi de ken­dine benzetmeye çalışırlar… iman edenleri engellerler…

Buyruklan altındaki insanlann hayatlannı kendileri düzenlemek ister, Vİc­danlara bile baskı yaparlar … yani tirandırlar, diktatördürler. .. sınırsız egemenlikleri vardır, başkasının işe kanşmasına asla izin vermez­ler … Onun fikrine uygun olmayan fikirler söylemekbüyük hatadır. KibirlidirIer, ken­dilerini herkesten büyük görürler … İlkeler, kurallar, yasalar koyar, herkesi bunlara uy­maya zorlarlar, kendileri uymazlar… Ölü­münden sonra bile hükümleri yürüsün, dü­şünceleri kalıcı olsun isterler … Her yerde ol­mak, her şeyi denetim altında tutmak gibi bir tutkulan vardır … bu yüzden resimlerini, heykellerini yaptırır, yaygınlaştırırlar … canları ne isterse onu yapar, kimseye hesap ver­mek istemezler … eleştiriye kapalıdırlar … övülmekten hoşlanırlar, bu yüzden çevreleri dalkavuklarla doludur … kendilerine uyanlar için yalancı cennetleri, uymayanlar için de cehennemleri vardır … ·- İbrahimleri ateşlere atarlar. .. zalimdirler, haklan çiğner, sınır ta­nımazlar … onun her sözünü buyruk sayan kullan vardır … eğitim, öğretim, yeni kullar yetiştirmek anlamına gelir …

Düşüncelerini, uygulamalannı yapay bir din haline getirirler … bunun için kimi yerleri, zamanları, kişileri kutsallaştırırlar … yanı başlarında da elçileri vardır … yardımcılar bulundururlar firavunun veziri “haman” tipinde … zenginle­ri vardır “karun” tıynetinde … şimdi günü­müze bak … özellikle yakın tarihlere … nice ti­ranlar, dikta meraklıları, sınırsız egemenler, din yıkıcılar gelip geçmedi mi dünyadan … şim­di de yok mu böyleleri … eskiden fıravunlar, nemrutlar. şeddatlar vardı. .. bunlardan yal­nız tarih bilgisi vereyim diye söz etmiyor Kur’an … birer “tip”ti bunlar … her dönemde ben­zerleri olmuş. oluyor, olacak … onları tanıma­mızı istiyor bizden … peygamberlerin. ermiş­lerin önündeki en büyük engeller … Allahın emirlerini. yasaklarını, kendi egemenlik ala­nına yönelmiş birer tehdit gibi gördüler. gö­rüyorlar … bu yüzden engel oldular dine, ken­di kullarını yitirmemek için …

Onlardan geriye ne kaldı? dev gibi heykel­ler, koca piramitler, birer yıkıntıya dönüşen saraylar … kendileri silinip gittiler … yalnız kötü namları kaldı belleklerde … şimdi var olanlar da gidecekler … kabir onları gözlü­yor … cehennem pusuda … “Allah iman eden­lerin dostudur. onları karanlıklardan nura çıkarır, inanmayanların ise dostu tağuttur. onları nurdan karanlıklara çıkarırlar, onlar

İşte ateş sahipleri. hep orada kalacaklardır” diyor ayet … fazla söze ne hacet …

Dini Sohbetler

11 Nov, 04:30


NASİHAT EDENİN SAHİP OLMASI GEREKEN VASIFLAR

Müslümanlar, din kardeşleri ve bütün insanlık hakkında hayır ister, iyilik ile emir ve tavsiyede bulunmayı, kötülükten menetmeyi dînî bir vazife bilir. Müslümanlar, bu vazifeyi lâyıkıyla îfâ etmek suretiyle diğer ümmetlerden ayrılmış, Kur’ân-ı Kerîm’de metholunmuşlardır.

Bir Müslüman; nasihat ettiği kişilerin kendisine zarar vermeyeceğini ve yapacağı nasihatini kabul edeceklerini düşünürse onlara nasihatte bulunması kendisine bir vecibe olur. Bunu terk edemez. Fakat bu yüzden zararlı bir hâdise ortaya çıkacağını; mesela, kendisinin darp edileceği veya kendisine kötü ve ağır sözler söyleneceği yönünde zannı galip ise bunu terk etmesi daha iyidir. Kabul edilmemekle beraber böyle bir mahzur ortaya çıkmayacağını bildiği takdirde de muhayyerdir; dilerse bu vazifeyi yapar, dilerse yapmaz. Şu kadar var ki, yapması efdaldir. Bu uğurda bazı sıkıntılara katlanmak ise bir mücâhededir.

Verilen nasihatin ruhlara tesir edebilmesi için bu vazifeyi îfâya çalışan zât, şu beş vasfa sahip olmalıdır:

Sahih ilim sahibi olmalıdır. Çünkü cahil kimse, bu irşâd vazifesini güzelce yapamaz.
Söylediği şey ile kendisi de amel etmelidir. Aksi takdirde Cenâb-ı Hakk’ın, “Niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz!” (Saff Sûresi, âyet 2) ikazına maruz kalır.
Bütün sözleriyle Allâhü Teâlâ’nın rızasını, Müslümanların hidayet ve ıslahını gözetmelidir. Bunu gaye bilmelidir.
Muhatapları hakkında şefkat göstermeli, irşâd vazifesini nezâketle yapmalıdır.
Sabırlı ve yumuşak huylu olmalı; hiddetten, şiddetten kaçınmalıdır.
Şunu da ilave edelim ki: Avâmdan olan kimselerin, ilim ve irfanıyla meşhur zâtlara emir ve nehiyde bulunmaları uygun değildir. Böyle bir hareket, sû-i edep sayılır; bu, kendi haklarında zarara sebep olabilir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Nuh, Kız: Nezîhe

11 Kasım 2024 Pzt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

11 Nov, 04:29


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Şüphesiz kıyamet gününde insanların en şiddetli azâba uğrayacak olanı, (amel etmediği için) ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

11 Kasım 2024 Pzt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

10 Nov, 04:30


SOHBET VE NASİHATİN EHEMMİYETİ

İslâm dininde vaaz ve nasihat pek mühim bir vazifedir, bir farz-ı kifâyedir. Kürsülerde, minberlerde halka nasihat maksadıyla yapılan sohbetler, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetidir. Dine uygun, ihtiyaca mutabık olarak okunan hikmetli hutbelerden, nasihatlerden herkes istifade eder. Bunlar birer tezkîrdir, yani dinin emir ve yasaklarını hatırlatmaktır ki bu müminler için pek faydalıdır.

Nasihat, esasen hayırhahlık (herkesin iyiliğini istemek) demektir. Zira bir hadîs-i şerîfte, “Şüphe yok ki din; Allah için, Allâh’ın Kitâb’ı için, Peygamberi için, Müslümanların idarecileri için ve bütün Müslümanlar için nasihatten, hayır dilemekten ibarettir.” buyurulmuştur.

Hakikaten, Cenâb-ı Hakk’ın dinine hizmet için yapılan çalışmalar, başkalarının hidayetine, selâmet ve saadetine vesile olmak için işlenen ameller, dinimizce çok makbuldür. Bunun içindir ki bir hadîs-i şerîfte, “Allâhü Teâlâ’nın bir kimseyi senin vasıtanla hidayete erdirmesi, senin için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin cümlesinden daha hayırlıdır.” buyurulmuştur.

Nasihatin pek övülmüş bir hizmet olduğu hakikattir. Fakat riyâset (idarecilik) sevdasıyla veya bir mala veya insanların teveccühüne nâil olma maksadıyla yapılan nasihatler ve hitabeler, sahipleri için birer vebaldir, güzel bir niyetle olmadığı için, Allâhü Teâlâ nezdinde sevabı zâyi olur.

Din ve ahlâkça kendisinden yukarı mertebedeki kimselerin meşrû emirlerini, tavsiyelerini dinlememek ise “temerrüd” (inat etme) denilen fena bir haslettir ki hasetten, hevâya uymaktan ileri gelir. Allah rızası için yapılan bir nasihati kabul etmelidir.

BEYİT:

Nâdân ile sohbet etmek güçdür bilene

Çünki nâdân ne gelirse söyler diline

(Nâdân: Câhil, kaba, anlayışsız kimse.)

10 Kasım 2024 Paz Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

10 Nov, 04:30


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kulların, Allâhü Teâlâ’ya en sevimli olanı, Allâh’ın kullarına, en çok nasihat edenidir.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)

10 Kasım 2024 Paz
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

09 Nov, 04:10


KÜÇÜK HATTAT -2

Aradan geçen otuz, otuz beş seneden sonra, artık Hâfız Osman’ın şöhreti dünyaya yayılmıştı. Yazdığı Mushafların hediyesi, servet değerinde oluyor, çok talep görüyordu.

O zamanın padişahı, Hâfız Osman’ın yazdığı bir Mushaf’ı aldı. Bir harf bile eksik olmasın diye, hâfızlara okuttu. Hâfızlar sadece bir vâv harfinin olmadığını söylediler. Padişah, Hâfız Osman’ı davet ederek bu harfi yazmasını istedi.

Hâfız Osman, hemen hocasının duasını hatırladı:

“Padişahım, fermanınız başım üzerine! Ancak talebeliğimde, hocam şöyle bir dua etmişti. Şimdi uygun görürseniz onu yerine getirmek istiyorum” diyerek ahvâli olduğu gibi anlattı.

Padişah bu izahtan pek memnun oldu ve “Öyleyse ben hokkanı tutayım.” deyip diviti Hâfız Osman’ın eline verdi. Hâfız Osman, bin altına bir vâv harfi yazdı.

İşte gayretin ve çalışmanın yanında bir de hocaların duasını almak ne büyük mutluluktur. Hattat Hâfız Osman Efendi de hocasının duasını almanın semeresini gördü. (Küçük Hattat, Osmanlıca Hikâyeler 2, Hasbahçe Kitap)

ZİRÂÎ DON (SOĞUK)DAN MUHAFAZA USULLERİ

Mahsule en zararlı don hâdisesi, ilkbahar başlarında olanlardır. Bu vakitler, bitkiler için çimlenme, tomurcuklanma ve çiçeklenme zamanıdır. Ziraatle alâkadar olanlar, don hâdisesi için gerekli tedbirleri öğrenip zamanında almalıdır. Bu tedbirlerden bazıları şunlardır:

Don hâdiselerinin çok sık görüldüğü yerlerde, meyve ağaçlarının çiçeklenme devresinde çiçeklenmenin geciktirilmesi amacıyla ağaç dipleri 1 m çapında açılarak kar veya buz kalıpları konulmalıdır.
Toprak nemli, yabancı otları temizlenmiş, düzeltilmiş ve pekiştirilmiş olmalıdır.
Donu önlemede üstten sulama veya yağmurlama usûlünün mühim bir yararı vardır.
Uygun ısıtma ekipmanları kullanarak gerekli tedbirler alınmalıdır.
09 Kasım 2024 Cmt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

09 Nov, 04:10


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim, ümmetim için dinine fayda verecek kırk hadîs-i şerîf ezberlerse Allâhü Teâlâ onu, âlimler zümresi içinde ba‘s eder, ben de kıyamet günü ona şefâatçi ve (lehinde)şâhid olurum.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

09 Kasım 2024 Cmt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

08 Nov, 17:21


KÜÇÜK HATTAT -1

Osmanlı devrinde yaşamış meşhur Hattat Hâfız Osman, babadan yetim bir çocuktu. On bir yaşına geldiğinde gece gündüz hat sanatına çalışmaya başladı. Vâlidesiyle beraber İstanbul’un Cibali cihetlerinde, harap bir hânenin tavan arasında yaşıyorlardı.

Eyüpsultan’da bulunan hocasının evine haftada iki defa gider, yazdıklarını gösterirdi. Kış gelmiş, yağmurlar, çamurlar, sokakları geçilmez bir hâle getirmişti. Osman Efendi, yırtık pabuçlarıyla Cibali’den Eyüpsultan’a kadar gidip geliyordu. Annesi, bütün mahrûmiyetlere katlanıp ciğerpâresinin ayaklarını çamurlardan kurtarmak için bir çift çizme aldı.

Hâfız Osman, buna çok sevindi. Fakat küçük kalbi, vâlidesinin çektiği bu zahmetlere karşı çok mahzûn oldu. Bir gün sabahleyin evden çıktı. Hava soğuk ve yağmurluydu. Sokaklar âdeta çamur deryası hâlinde idi. Kirletip de validesini üzmemek için ayağına giydiği çizmelerini, köşe başında çıkarıp koltuğunun altına aldı. Böylece yalınayak Eyüpsultan’a, hocasının hânesine kadar gitti.

Hocaefendi sabah vakti kapı çalınca pencereden baktı. Hâfız Osman’ı yalınayak, çamurlar içinde, sırılsıklam, soğuktan elleri ve ayakları mosmor olmuş hâlde gördü. Hemen koşup kapıyı açtı. “Evladım Osman! Niçin yalınayak geldin, çizmeni neden giymedin?” diye sordu.

Osman, “Annem, çok zahmet çekerek aldı bunları. Çamurlarda giymeye kıyamadım.” dedi.

“O hâlde bu havada derse gelmeseydin ya…” dedi hocası. Osman da: “Çalışmazsam annem ihtiyar olunca ona kim bakacak!” diye cevap verdi.

Hocaefendi, çok müteessir oldu ve ağlamaya başladı. Hemen su ve bez getirdi. Kendi eliyle çocuğun üstünü, başını ve ayaklarını temizledi ve canı gönülden şöyle dua etti: “Oğlum! İnşâallah bir harfi bin altına yazar, bu zahmetlerin mükâfatını bir gün görürsün. Hokkanı padişah tutar, vezirler sana hizmet eder.” (Devamı yarın)

08 Kasım 2024 Cum Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

08 Nov, 17:20


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Hırslı iki kişi vardır ki onlar doymazlar: İlme karşı hırslı olan, ilme doymaz; dünyaya karşı hırslı olan, dünyaya doymaz.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

08 Kasım 2024 Cum
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

07 Nov, 04:06


EVLİYÂYA MUHABBET BESLEMELİDİR

Hazret-i Ömer (r.a.), bir gün Muâz bin Cebel (r.a.) Hazretlerinin, Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in mübarek kabri başında ayakta ağladığını gördü. “Seni ağlatan nedir ey Muâz?” diye sordu. O dedi ki:

…Resûlullah (s.a.v.) Efendimizden işittiğim bir hadîs-i şerîf sebebiyle ağlıyorum. O şöyle buyurmuşlardı:

(Hadîs-i şerîf ve izahı:) “Riyânın çok azı dahi şirktir.” Yani şirkten bir nevidir. Hazret-i Muâz’ın ağlamasının bir sebebi budur. Ümmet-i Muhammed’in hâline ağlamıştır. Zira şirk, çok gizlidir, ondan dininde kuvvetli olanların bile sakınması pek güçtür, ya zayıf olanların hâli nasıl olur, düşünmelidir.

“Kim Allâh’ın evliyasına düşmanlık ederse muhakkak Allâhü Teâlâ’ya harp ilan etmiş demektir.” Yani Allâh’ın evliyâ kullarından birisine eziyet eden, diliyle yahut fiiliyle onları üzen, öfkelendiren kimseler, o velî kulların sahibi olan Hazret-i Allâh’a harp ilan etmiş gibidirler. Yani Cenâb-ı Hak böylelerini perişan eder. Hz. Muâz’ın ağlamasının diğer sebebi budur. Zira insan, din kardeşleri ile konuşurken, bazen haddi aşar, kötü yahut edebe uymayan sözler eder. Çok kere bu hâl, onu isyana düşürür. Hâlbuki Allâh’ın velî kulları gizlidir. Bilmeden onlardan birisini incitmiş olabilir. Buna göre dâimâ edebe riâyet etmeli, diline ve kalbine sahip olmalıdır.

“Muhakkak Allâhü Teâlâ, emrine itaat ederek güzel amellerde bulunan, insanlara iyilik eden iyi kullarını sever. O iyi kimseler, kaybolduklarında yoklukları hissedilmez, hâzır bulunduklarında kıymetleri bilinmez.” Yani onların Cenâb-ı Hak katındaki yüce mertebelerini, yakınlıklarını kimse bilmez. O zâtlar da çok hilim sahibi olduklarından halkın kendilerine cahilce davranmalarına sabır ve tahammül gösterirler.

“Onların kalpleri, hidâyet kandilleridir.” Yani Allâh’ın veli kulları, hidâyet rehberidirler. Onların haklarına riâyet etmek, onlara hürmet etmek icap eder. Hattâ onların himâyelerini, yardımlarını talep etmelidir...

07 Kasım 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

07 Nov, 04:06


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem (Ehl-i Beyt’ine hitaben şöyle) buyurdular: “Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin olsun ki Allah ve Resûlü’nün rızası için sizi sevmedikçe bir kimsenin kalbine iman girmez.” (Sünen-i Tirmizî)

07 Kasım 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

06 Nov, 04:12


TARİH İLMİNİN EHEMMİYETİ

Kâtip Çelebi, Süllemü’l-Vüsûl isimli eserinde şöyle yazmıştır:

Malumdur ki tarih ilmi, ilimlerin en faydalılarındandır.

Tarih, geçmişte meydana gelmiş olan bir hâdiseyi bilmektir. Geçmiş kavimlerin, beldelerin hâllerini, insanların neseplerini, mesleklerini, yaşayışlarını bilmek hep bu ilimle olur. Faydası sayılamayacak kadar çoktur.

Ashâb-ı Kirâm, Tâbiîn ve sonraki gelen âlimlerimiz, geçmiş kimselerin haberlerini, sözlerini ve hâllerini birbirlerine naklederlerdi. Nesep âlimi Mus’ab ez-Zübeyrî, “İmâm Şâfiî kadar tarih bilgisi olan zât görmedim” demiştir.

Abdullah bin Mübârek Hazretleri, hânesinden çok çıkmazlardı. “Yalnızlık çekmiyor musunuz?” diye soranlara; “Nasıl yalnızlık çekeyim, ben -hadîs-i şerîf ve haberlerini okuduğumdan- Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb’ı ve Tâbiîn ile birlikte oturuyorum.” cevabını vermiştir.

İmâm Nevevî (rah.), Tehzîbü’l-Esmâ kitabında diyor ki: “Kendisinden ilim naklolunan zâtları, sözlerini ve hâllerini bilmekte birçok fayda vardır ki bazıları şunlardır:

Büyük zâtların menkıbelerini, güzel hâllerini bilerek, onların edepleri ile edeplenmek mümkün olur. Onların güzel hâllerini örnek alarak onların nâil oldukları faziletlere nâil olunur.
Her bir zâtın ilimdeki derecesini bilmek mümkün olur. Böylece makamı yüce olanın kadri bilinir, ilim böyle zâtlardan alınır, hâli başka türlü olanlar da bilinip onlardan ilim alınmaz.
Geçmiş büyük zâtlar, bizim selefimiz, bir nevi mânevî büyüklerimiz makamındadırlar. Kişinin babasını, ecdadını bilmemesi gibi büyük noksanlık olmaz.
Geçmiş iki büyük zâtın sözlerinde farklılıklarla karşılaştığımızda onların en âlim ve takvâlı olanının sözüne ve fiiline uymak, bu ilimle mümkün olur.
Geçmiş zâtların ortaya koydukları eserlerin kıymetleri, bu ilimle anlaşılır. İlim talebesi hangisine mürâcaat edeceğini, hangisine öncelik vereceğini, bu ilimle bilir. Zira yazılmış kitaplar cidden pek çoktur.
06 Kasım 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

06 Nov, 04:12


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “Biz sana, bu Kur’ân’ı (bu sûreyi) vahyetmekle sana (geçmiş ümmetlere ait) kıssaların en güzelini naklediyoruz. Hâlbuki sen, bundan evvel elbette bundan haberdar olmayanlardandın.” (Yûsuf Sûresi, âyet 3)

06 Kasım 2024 Çar
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

05 Nov, 03:26


HÂLİN DÜZGÜN OLDUĞUNUN ALÂMETLERİ

Evliyadan Zünnûn-i Mısrî (rah.) şöyle buyurmuştur:

Üç şey, müminin zengin iken salâhının (hâlinin düzgün olduğunun) alâmetidir:
Haramları terk ederek nefsine sahip olmak.
Malıındaki zekât, sadaka vesair hakları yerine vermek.
Allah rızası için insanlara tevazu göstermek.
Üç şey, fakir iken hâlinin düzgün olduğunun alâmetidir:
Rızıktan kendisine takdir olunana rıza göstermek.
Elindeki nimetlere şükür için güler yüzlü olmak.
Kendisinden bir menfaat umduğu kimseye dünya malı için alçalmamak.
Üç şey, âhireti sevmenin alâmetidir:
Allah korkusundan dolayı çok ağlamak.
Âhireti hatırından çıkarmayıp ona hazırlık yapmak.
Dünyayı sevmemek.
SULTAN MELİKŞAH’IN DUASI

Selçuklu sultanlarından Sultan Melikşah, adâletle hüküm sürmüş, Ehl-i Sünnet’in hâmîsi ve Hanefî Mezhebi’ne mensup bir padişahtır.

Sultan Melikşah, isyan eden kardeşi Tekiş üzerine ordusuyla harekete geçmişti. Tus civarına geldiğinde İmâm Ali bin Mûsâ Kâzım (rah.) Hazretlerinin türbesini ziyaret etti. Yanında veziri Nizâmülmülk de vardı.

Ziyaretten çıktıklarında Sultan Melikşâh, vezirine, “Allâh’a nasıl dua ettin?” diye sordu. Veziri Nizâmülmülk, “Hazret-i Allâh’ın, sizi galip kılması için dua ettim.” dedi. Sultan, “Ama ben şöyle dua ettim: ‘Allâh’ım! Eğer kardeşim, Müslümanlara daha faydalı olacak ise onu bana galip kıl. Eğer ben, Müslümanlara daha faydalı olacak isem beni kardeşime karşı muzaffer eyle!”

Sultan’ın bu seferinde ordusu, İsfahan’dan Antakya’ya kadar yol aldı. Ancak askerlerinden hiçbirinin, halktan bir kimseye zulmettiği aslâ işitilmedi. Bu hüsn-i niyeti ve adâleti sebebiyle Sultan Melikşah, kardeşine karşı yaptığı harpte zafer kazandı.

05 Kasım 2024 Sal Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

05 Nov, 03:26


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kâmil bir mümin, her hâlinde hayır üzeredir. (Öyle ki) ruhu bedeninden alınır da o (bu hâlde dahi) Allah Azze ve Celle’ye hamd eder.” (Sünen-i Nesâî)

05 Kasım 2024 Sal
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

04 Nov, 01:32


TEVEKKÜLE BİR MİSAL

İslâmiyet’e göre bir Müslüman, bir işin olması için her türlü vasıta ve vesileleri hazırlar. Sonra kalp huzuru ve vicdan selâmeti ile tevekküle bağlanır. Tevekkülde önce, irâde yani bir işi isteyip kastetmek, sonra kudret: yani gücünü o işe sarf etmek, sonra tevekkül ederek hayırlı neticesini Cenâb-ı Hak’tan beklemek gelir.

Ziraat, tam bir tevekkül örneğidir. Çiftçi, iyi ıslâh edilmiş bir toprağa tohumunu attıktan, üzerine düşen ilk tedbirleri aldıktan sonra, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve inâyetini bekler durur. Nitekim kazançta sebeplere lâyıkıyla yapışmanın, tevekkülden önce geldiği şöyle tarif edilmiştir:

Tevekkül pek güzel bir ameldir. Fakat tevekkülde sebeplere sarılmak da Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir a’râbî’ye, “Cenâb-ı Hakk’a tevekkül ile beraber devenin ipini de bağla!” buyurdu. Öyleyse “Çalışıp kazanan, Allâh’ın sevgili bir kuludur, onun dostudur.” hadîs-i şerîfinden gafil olma! Tevekkül ederken sebebe tevessül etmekte tembel davranma!

MUTFAĞIMIZ: PATATESLİ KURU FASULYE (5 Kişilik)

Malzemeler: 1 adet soğan, 1 adet domates, 50 gram et, 1 adet patates, 2 su bardağı kuru fasulye, 6 su bardağı su, 1 kaşık salça, sıvı yağ, tuz, nane, kekik ve kimyon.

Hazırlık: Kuru fasulye, akşamdan suya ıslanır. Sabah, suyu süzülüp yıkanır ve bir tencerede 4 bardak su ile 20 dakika haşlanır. Üzerinde biriken kef alınır. Haşlandıktan sonra dinlenmeye bırakılır.

Yapılışı: İnce doğranmış soğan ve salça, yağda kavrulur. Küp şeklinde doğranmış patates ve domates ilave edilir.Kıyma veya kuşbaşı yapılmış bir parça et konulur.

Sonra tuz, kuru nane, kekik ve kimyon eklenir. Üzerine 1 bardak su konulur. Patatesler yumuşayıncaya kadar (10-15 dakika) pişirilir. Daha önce haşlanılan kuru fasulyeler ilave edilip 10 dakika daha kaynatılır. Yarım saat kadar dinlendirilir ve sonra ikram edilir. Afiyet olsun.

04 Kasım 2024 Pzt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

04 Nov, 01:31


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “(Bir iş yapmaya) azmettiğin zaman Allâhü Teâlâ’ya tevekkül et. Zira Allâhü Teâlâ, tevekkül eden kullarını sever.” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet 159)

04 Kasım 2024 Pzt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

03 Nov, 02:15


HAZRET-İ ÖMER’DEN (R.A.) HİKMETLİ SÖZLER

• Kardeşinin sana düşen işini en güzel şekilde gör ki o da lüzumunda, sana daha güzeli ile mukabelede bulunsun.
• Eğer bir Müslümanın söylediği sözü, hayra yormaya yol bulabiliyorsan, onun şer olduğunu düşünme, hayra yor.
• Töhmet mahallerinde bulunan kimse, kendisi hakkında sûizanna kapılanları kötülemesin.
• Sırrını saklayanın işi, kendi elinde olur. Sırrını ifşa eden kimsenin işi, elinden çıkar, artık sırrını söylediği kimseye bağlı olur.
• Sadık kardeşler edin, onların yakınında yaşa. Zira sadık dost, bolluk zamanında süs, sıkıntılı zamanlarda da en güzel yardımcıdır.
• Dâima doğru ol.
• Seni alâkadar etmeyen şeylere müdâhale etme, karışma.
• Henüz olmamış şeyin peşine düşme. Zira olan şeylerde, seni, olmayan işlerle meşgul olmaktan alıkoyacak kadar iş vardır.
• Bir şeye sahip olduğuna senin için sevinmeyecek kimselerden, herhangi bir ihtiyacını isteme.
• Fâcir (günahkâr) kimse ile arkadaşlık etme, sana günahını öğretir.
• Sana kötülük yaparak Allâh’a isyan eden kimseye yapacağın en güzel mukabele, Allâh’a itaat ederek ona karşılık vermendir.
• Düşmanından uzak dur. Emîn (güvenilir olan) dostun hariç, diğer arkadaşlarına karşı da ölçülü ve dikkatli hareket et. Emîn dost ise ancak Allah’tan korkan, Allâh’ın kelâmını ve hak sözü işittiğinde huşû duyan, ibadetleri tevâzu ile yapan, günahlardan korunandır.
• İşlerini Allah’tan korkan kimselerle istişâre et. Zira hakîkî âlimler onlardır. İşlerin hakikatini bilirler. Allâhü Teâlâ -meâlen-: “...Allah’tan hakkı ile ancak âlimler korkar...” (Fâtır Sûresi, âyet 28) buyurmuştur.
03 Kasım 2024 Paz Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

03 Nov, 02:15


İbn-i Mes‘ûd radıyallâhü anh buyurdu ki: “Ömer (bin Hattâb), Müslüman olduğundan beri (kâfirlere karşı) başımız hep dik olduk.” (Sahîh-i Buhârî)

03 Kasım 2024 Paz
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

02 Nov, 05:33


UYKUNUN KISIMLARI

Uyku; uyanıklık hâline mahsûs olan fiillerin kesilmesiyle bedenin istirahat etmesidir.

Âlimler, uykuyu şu kısımlara ayırmışlardır. Bunlar:

1. Sünnet olan uyku: Resûlullah Efendimizin (s.a.v.), duhâ vaktinin sonunda uyudukları az uyku yani kaylûledir.
2. Cünûn uykusu: İkindi namazından sonra uyumaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İkindiden sonra uyuyan mecnun olmazsa ona şaşılır.” buyurmuşlardır.
3. Gaflet uykusu: Akşam namazı vaktinde uyumak, insanda gaflete sebep olur.
4. Ukûbet uykusu: Yatsı namazı kılmadan önce uyumaktır. (Zira bu vakitte uyuyan ya derin uykuya dalıp yatsı namazını geçirir veya uyansa da namazı uykulu bir hâlde kılar.)
5. Âdet olan uyku: Yatsı namazından sonra vücudun ihtiyacı kadar uyumaktır.
6. Fukarâ uykusu: Gün doğarken uyumaktır. Bu vakitte uyumak, fakirliğe sebep olur.
7. Garâmet uykusu: Olur olmaz vakitte uyuyan kimsenin uykusudur.
8. İstirahat uykusu: Bir hastanın, sıhhate kavuşmaya başladığı vakitteki uykusudur.
9. İbadet olan uyku: Oruç tutanların uykularıdır.
10. Nedâmet (pişmanlık) uykusu: Sabah namazı vaktinde uyumaktır.
11. Kerâmet uykusu: İbadet ile meşgul iken elinde olmadan gelen uyku hâlidir. Allâhü Teâlâ Hazretleri, böyle kullarını meleklerine över.
CEMÂZİYELEVVEL İCTİMÂI, RU’YET VE BAŞLANGICI

Hicrî-Kamerî 1446 yılı Cemâziyelevvel ayı ictimâı, 1 Kasım Cuma günü Türkiye saati ile 15.48’dedir. Ru’yet ise 2 Kasım Cumartesi, Türkiye saati ile 7.33’tedir.

Hilâl ilk olarak Büyük Okyanus’tan ve Avustralya Kıtası’ndan itibaren batı taraflara doğru görülmeye başlayacaktır. 3 Kasım Pazar günü de Cemâziyelevvel ayının 1. günüdür.

02 Kasım 2024 Cmt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

02 Nov, 05:32


Ebû Berze radıyallâhü anh dedi ki: “Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem, yatsı (namazını kılma)dan önce uyumaktan, yatsıdan sonra da (dünya kelâmı) konuşmaktan hoşlanmazdı.” (Sahîh-i Buhârî)

02 Kasım 2024 Cmt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

01 Nov, 00:59


SADAKALARI MİNNETSİZ VERMELİDİR

Minnet; ihsanda ve ikramda bulunulan kimseye, ben sana şunları verdim, bunu sana ben verdim, diyerek verilen nimeti onun başına kakmak, onu üzmektir.

Ezâ; nimet verilen, iyilikte bulunulan kimseyi mahcup etmek, utandırmaktır. Veya ikramda bulunulan kimseyi, bilmesi hiç icap etmeyen birisi yanında ikram ettiğini söyleyerek utandırmaktır. Bunların hiçbirisi câiz değildir.

Bakara Sûresi’nin, “Bir tatlı söz, bir kusur bağışlamak, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır...” meâlindeki 263. âyet-i kerîmesi, bizlere en güzel bir muâşeret, bir ictimâî terbiye dersi vermektedir. Bu âyet-i kerîme şöyle tefsir edilmiştir:

Bilmelidir ki gönül alan hoş bir söz, kusuru görmemek, ayıp örtmek, münasebetsizliğe (saygısızlığa) karşı af ile muamele etmek, talep edilen bir şeyi imkân yoksa tatlı dille geri çevirmek, arkasından ezâ gelen veya gönülsüz olarak verilen bir sadakadan hayırlıdır. Binâenaleyh bir fakire bir malı minnetle, büyüklenerek ve kibirlenerek vermektense ona nazikâne bir sûretle muamele etmek, İslâmî terbiye icabıdır. Zira, Hazret-i Allah, Ganî’dir (mutlak zengindir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur), ona kirli şeyler takdim etmek felaket sebebi olabilir.

Ganî olan Hazret-i Allah, rızâ-yı İlâhî için yapılacak iyilikleri mükâfatsız bırakmaz, kendisine sığınanı başkalarının minnet yüküne tahammül ettirmez, onları hatır ve hayale gelmez öyle cihetlerden rızıklandırır ki gün gelir fakiri, o minnetçiye sadaka verecek derecede zengin eder. Maamâfîh Allah, Halîm’dir; her günahkâra derhâl cezasını vermez. Ezâ yapanlara da cezaya ve azâba müstehak olmadıklarından dolayı değil, fakat tevbekâr olsunlar diye hilminden dolayı mühlet verir.

Nitekim Allâhü Teâlâ, Bakara Sûresi’nin 264. âyet-i kerîmesinde -meâlen-: “Ey iman etmiş olanlar! Sadakalarınızı(n sevabını) başa kakmakla, incitmekle iptal etmeyiniz.” buyurmuştur.

01 Kasım 2024 Cum Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

01 Nov, 00:58


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Âdemoğlu ‘Benim malım, benim malım’ deyip durur. Acaba sadaka verip âhirete bıraktığından veya (israf etmeden) yiyip tükettiğinden veyahut giyip eskittiğinden başka (sana fayda veren) malın var mıdır?” (Sünen-i Tirmizî)

01 Kasım 2024 Cum
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

31 Oct, 04:10


BÂYEZÎD-İ BESTÂMÎ (K.S.) HAZRETLERİNDEN

Silsile-i Sâdât’ın beşinci halkası olan Ebû Yezîd Tayfûr el-Bestâmî (k.s.) Hazretlerinin ismi Tayfûr, künyesi Ebû Yezîd, lakabı Sultânü’l-Ârifîn’dir. Hicrî 188 (M. 803) senesinde -İran’ın kuzeyinde, Hazar Denizi yakınındaki- Bistâm şehrinde dünyaya geldi. 261 (M. 874) veya 264 (M. 877) senesinde âhirete irtihâl ettiler.

Mübarek Sözlerinden:

“Hakka vâsıl olanlar, hürmete riâyet ederek vâsıl olmuşlardır. Kovulanlar da hürmeti terk ettikleri için kovulmuşlardır.”

Bir kişi gelip “Bana, kurtuluşuma vesile olacak bir şey öğretiniz.” dedi. “Şu iki şeyi iyi öğren. Bunları aklından çıkarmazsan başka bir şeye ihtiyacın olmaz: Allâhü Teâlâ seni bilir, seni ve yaptıklarını her zaman görür.” buyurdular.

“İşlediğin günahın sana zarar verdiği gibi mümin kardeşini hakir ve küçük görmen de aynı şekilde zarar verir.”

“Ya olduğun gibi görün veya göründüğün gibi ol.”

“Kiminle arkadaşlık edelim?” diye soruldu, buyurdular ki:

“Hasta olduğun zaman seni ziyaret edecek, günah işlediğin zaman senin için tevbe ve istiğfâr edecek kişiyle. Zira o, senin işlediğin şeyleri bilir.” Yani, senin işlediğin günahları görür ve o günahı kendi günahı kabul eder. Bu günahtan hem kendisi tevbe eder, hem de senin tevbe etmene vesîle olur.

“Beni Rabb’ime yaklaştıracak bir amel söyleyiniz” denildi;

“Evliyâullahı sev ki onlar da seni sevsinler. Zira Allâhü Teâlâ, evliyâsının kalblerine rahmetiyle nazar eder. Umulur ki Allâhü Teâlâ, bir velî kulunun kalbinde sana da rahmetiyle nazar eder de seni affeder.” buyurdular.

“Bana, ‘Bunu niçin yapmadın?’ denilmesi, ‘Niçin bunu yaptın?’ denilmesinden daha sevimlidir.”

“Kerâmet gösteren, hattâ havada uçan birini görseniz, Allâhü Teâlâ’nın emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmaktaki, dinin hududunu muhafaza ve dinin hükümlerini yerine getirmekteki hâlini görmedikçe ona aslâ itibar etmeyin.” (Silsile-i Sâdât, Fazilet Neşriyat)

31 Ekim 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

31 Oct, 04:10


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Allâhü Teâlâ’yı zikretmek için toplanan ve bununla sadece Allah rızâsını murat eden her topluluğa semâdan bir münâdî şöyle nidâ eder: Mağfiret olunduğunuz hâlde kalkın. Muhakkak günahlarınız, sevaplara tebdîl edildi.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

31 Ekim 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

30 Oct, 04:53


ŞEYTANDAN, ALLÂHÜ TEÂLÂ’YA SIĞINMAK

Şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. Onun için Şeytan’dan, Allâhü Teâlâ’ya sığınmak lazımdır. Bu, ondan korkulduğu için değil, bilakis Allâhü Teâlâ’nın düşmanını düşman bilmekten dolayıdır. Bu ise Allâhü Teâlâ’ya muhabbetin eseri ve ona kullukta kemâle erebilmek için Allâh’tan gayrısından Allâh’a sığınmaktır.

Ayrıca Şeytan’dan, Allâh’a sığınmak, Allâhü Teâlâ’nın emrini yerine getirmektir ki bu da itaatte bağlılıktır. Allâhü Teâlâ’ya ilticâ etmek, ona karşı acziyeti itiraf etmek demektir.

Enes bin Mâlik (r.a.) buyurmuştur ki:

“Mümin, beş hâl içerisindedir;

İmanı kâmil olmayan müminler ona haset eder, münâfıklar buğzeder, düşmanları, ona zarar vermek, Şeytan, hak yoldan saptırmak, nefsi de doğru yoldan çıkarmak ister. Binâenaleyh müminin, bunların tamamının şerrinden kurtulmak için Allâhü Teâlâ’ya sığınması gereklidir.”

Mümin, tek başına yürüyen bir kimse gibidir. Şöyle ki bu kimse, köpekleri bulunan bir evin önüne gelir. Bu köpekler ona saldırıp zarar vermek isterler. O ise kendini onlara karşı savunmaktan âcizdir. Onların üstüne gittikçe, onlar daha çok kendisine saldırırlar. Burada yapılacak en akıllıca iş; köpekleri, kendisinden uzaklaştırması için ev sahibini çağırmaktır. Çünkü ev sahibinin bir kere köpekleri uzaklaştırmak için bağırması, onun bin kere bağırmasından daha tesirlidir.

İşte bunun gibi şeytan da, Allâhü Teâlâ’nın kapısında bir köpektir, O’nun kapısına gelenleri helâk etmek ister. Şeytanın şerrinden korunmanın en iyi yolu da Allâhü Teâlâ’ya sığınmaktır. Çünkü onu uzaklaştırmaya ve kahretmeye ancak Allâhü Teâlâ kadirdir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Ömer, Kız: Zeyneb

30 Ekim 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

30 Oct, 04:53


Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “Ve eğer sana şeytan tarafından bir vesvese gelirse hemen Allâhü Teâlâ’ya sığın. Şüphe yok ki, O (Allah, senin lisânındakini) hakkıyla işiticidir, (kalbindekini) tamamıyla bilicidir.” (A‘râf Sûresi, âyet 200)

30 Ekim 2024 Çar
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

29 Oct, 04:05


VEZİRİN HÜRMET ETME SEBEBİ

Selçuklu veziri Nizâmülmülk, huzuruna âlimler geldikleri zaman hürmetle ayağa kalkar, onlara yer gösterirdi. Fakat Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretleri geldiği zaman hürmetle ayağa kalkıp karşıladığı gibi onu kendi makamına oturtur, kendisi de önünde otururdu. “Neden böyle yapıyorsun?” diye sorulunca şöyle cevap verirdi:

“Diğer âlimler huzûruma gelince bana, sen şöyle iyisin, böyle iyisin diyerek bende olmayan şeylerle beni övüyorlar. Onların bu sözleri, nefsimin hoşuna gidiyor. Fakat Ebû Ali Fârmedî (k.s.), bana nefsimin ayıplarını söylüyor, böylece nefsim kırılıyor, yaptığım birçok hatadan vazgeçiyorum.”

HAYVANLARIN HAREKETLERİNE GÖRE HAVA TAHMİNLERİ

Kuşlar eğer yüksekten uçuyorsa muhtemelen hava güzel olacaktır. Daha alçaktan uçarlarsa muhtemelen bir fırtına yaklaşmaktadır. Fırtınanın meydana getirdiği basınç düşüşü, kuşların kulaklarını rahatsız ettiğinden dolayı da buna uyum sağlamak için daha alçaktan uçarlar. Kuşların topluca bir yere konmaları, hava basıncının hızla düştüğünü gösteriyor olabilir.

Martılar umumiyetle, yaklaşan bir fırtına varsa denizde uçmayı bırakıp sahile sığınırlar. Hafif rüzgârlı sahillere yakın olarak alçaktan dolaşmaları, fırtınalı bir hava habercisi olarak görülür. Yağmur yağmadan önce kuşlar bir anda sessizleşirler.

İnekler, kötü hava geliyorsa birbirlerine yakın durmaya meyillidirler. Fırtına öncesinde ise yere yatarlar.

Kaplumbağalar, çok yağış olacaksa bir iki gün öncesinde daha yüksek yerlere gider.

Yunus balıklarının su üstünde görülmeleri, havanın 12 saat değişmeyeceğine işaret olabilir.

Dağ kuşlarının ve çeşitli hayvanların birden ortadan kaybolmaları veya bir yöne hızla kaçmaları, aksi yönden bir sağanak yağmur veya fırtınanın geleceğine işarettir.

Karınca, yuvasını kurak yere yaparsa yağmurun, nemli yere yaparsa yazınki kuraklığın belirtisidir.

29 Ekim 2024 Sal Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

29 Oct, 04:05


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Allâhü Teâlâ’dan faydalı ilim isteyiniz. Fayda vermeyen ilimden de Allâhü Teâlâ’ya sığınınız.” (Sünen-i İbn-i Mâce)

29 Ekim 2024 Sal
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

28 Oct, 04:25


HAKÎKÎ MÜMİN NASIL OLMALIDIR?

Tâbiîn’den Câbir el-Cu‘fî (rah.) şöyle anlattı:

“İmam Muhammed Bâkır rahimehullâh bana, şöyle buyurdu:

“Ey Câbir! Kişi, kalbi saf ve temiz olduğu hâlde Allâhü Teâlâ’nın dinine girerse, artık onun kalbi, ondan başka şeylerle meşgul olamaz.

Ey Câbir! Dünya denen şey nedir ki? Neredeyse yok hükmündedir.

Dünya, bindiğin bir binekten, giydiğin bir elbiseden veya nikâhladığın bir eşten ibaret değil midir?

Ey Câbir! Hakîkî müminler, dünyada ebedî kalacaklarmış gibi ona kapılmazlar, âhiretin varlığını ve geleceğini bildikleri için kendilerini emin hissetmezler. Fitnelerden işittikleri şeyler, kendilerini Allâhü Teâlâ’yı zikretmekten alıkoymaz. Dünya ziynetlerinden gördükleri şeyler Allâhü Teâlâ’nın nuruyla meşgul olmaktan onları geri bırakmaz! Bu sebeple iyilik ve ihsân sahiplerinin sevaplarına nâil olup kurtuluşa ererler.

Takvâ ehli kimseler, dünya halkının en az mala sahip olanları olmakla beraber sana en çok yardımı dokunanlardır. Eğer sen, (Allâhü Teâlâ’yı) unutsan sana hatırlatırlar, ona ibadette sana yardımcı olurlar, Allâh’ın haklarını söylemek husûsunda kuvvetlidirler. Allâhü Teâlâ’nın emirlerini hakkıyla yerine getirirler. Bütün muhabbetlerini Allâh Azze ve Celle’nin muhabbetine hasretmişlerdir. Yegâne sahipleri ve mâlikleri olan Allâhü Teâlâ’ya itaat için dünyadan şiddetle sakınırlar. Allâhü Teâlâ’nın dâima kendilerini gözettiğini bilirler.

Sen, dünyayı az vakit konaklayıp sonra seyahatine devam ettiğin bir konak gibi veya rüyanda sahip olup sonra uyandığında elinde görmediğin bir mal gibi düşün. Allâhü Teâlâ’nın seni muhafaza etmek için emrettiği dinin hükümlerine son derece riâyet ederek sen de Allâhü Teâlâ’nın hakkını gözet.”

28 Ekim 2024 Pzt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

28 Oct, 04:24


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Şâyet dünya(nın kıymeti), Allâhü Teâlâ indinde bir sivrisineğin kanadına denk olsaydı, kâfire, ondan bir yudum su bile içirmezdi.” (Sünen-i Tirmizî)

28 Ekim 2024 Pzt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

27 Oct, 01:47


TRABZON’UN FETHİ -2

Bu çok güç hareket esnasında, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın, Bulgar Dağı yamaçlarından yayan çıkmak mecburiyetinde kaldığını gören Sâre Hatun:

“Ey oğul! Bu Trabzon’a bu zahmet nedendir?” diye suâl edince, Hazret-i Fâtih, “Bu zahmetler, Trabzon için değil! Bu zahmetler, Allah içindir, din yolu içindir, Dîn-i Celîl-i Mübîn-i İslâm yolu içindir. Zira elimizde İslâm’ın kılıcı vardır. Bize gazi denmesine lâyık olabilmek için zahmet çekiyoruz. Yarın, Huzûr-i İlâhî’de, Cenâb-ı Hakk’a mahcup olmamak için bu zahmeti çekiyor, gayret ediyoruz.” diye ifade buyurmuşlar.

Trabzon hem karadan hem denizden kuşatılmış, şiddetle muhasara edilmiş ve İmparator, kayıtsız şartsız teslim olmaya mecbur bırakılmıştır. Daha sonra Hazret-i Fâtih, Trabzon hazinesinin değerli mallarından Sâre Hatun’a da vererek onu, oğlunun yanına göndermişti.

NOHUT YEMEĞİ (5 kişilik)

Nohut, kuraklığa karşı dayanıklı bir bitkidir. Bol nişastalı ve azotça zengindir. Ayrıca protein, demir, kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri de ihtivâ eder.

Malzemeler: 2 su bardağı nohut, 1 adet kuru soğan, 2 adet yeşil biber, 5 kaşık zeytinyağı, 1.5 kaşık domates salçası, 1 kaşık biber salçası, 1 tatlı kaşığı tuz, yarım çay kaşığı karabiber, pul biber ve kimyon.

Yapılışı: Nohut, yıkanır. Üzerini kaplayacak kadar su içinde bir buçuk çay kaşığı tuz ilave edilerek bir gece bekletilir. Ertesi sabah nohutların suyu süzülüp bir tencereye konulur. Üzerini geçecek kadar su konularak 20 dakika haşlanır. Yemek saatine yakın vakte kadar dinlendirilir. Hava sıcaksa ılıdıktan sonra buzdolabında bekletilir.

Yemek saati yaklaşınca soğan ve yeşilbiber, yemeklik olarak doğranır. Tencereye zeytinyağı konulur, soğan ve biberler, birkaç dakika karıştırarak kavurulur. Domates ve biber salçası, tuz, karabiber, pul biber ve kimyon eklenir. Birkaç dakika karıştırarak biraz daha kavurulur. Sonra nohut, haşlama suyu ile birlikte konulur. Kıvamlı olursa 1-2 bardak su ilave edilebilir. 10 dk. kaynatılır. 15 dakika dinlendirildikten sonra ikram edilir.

27 Ekim 2024 Paz Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

27 Oct, 01:47


Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Güçlü bir mümin, zayıf olandan daha hayırlıdır ve Allâhü Teâlâ’ya daha sevimlidir.” (Sahîh-i Müslim)

27 Ekim 2024 Paz
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

26 Oct, 02:57


TRABZON’UN FETHİ -1

Fâtih Sultan Mehmed Han devrinde, Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlı Devleti’nin doğuda en mühim rakibi hâline gelmişti (1459). Uzun Hasan, Avrupa devletleri ve Trabzon Rum İmparatoru ile ittifak hâlinde idi, gizli faaliyetleri hiç eksik olmuyordu. Fâtih Sultan Mehmed Han’a, elçi göndererek himâyesindeki Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Osmanlı hazinesine haraç vermekten affını ricâ etmişti. Müspet bir cevap alamayınca Osmanlı hududunu aşarak Koyulhisar Kalesi’ni zapt edip açıktan açığa hasım vaziyetine geçmişti (1461).

Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed Han, sefere çıkmış, Koyulhisar’ı geri aldıktan sonra Bulgar Dağı’na doğru ilerlemişti. Akkoyunlu kuvvetleri bozulunca Uzun Hasan telaşlanıp sulh yapmak istemişti. Gümüşhâne dağlarından bir yüksek tepenin önünde Uzun Hasan’ın annesi Sâre Hatun, birtakım elçiler ve hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed’in ordugâhına gelip arz ettiği, oğlunun sulh isteği, Trabzon seferinde tarafsız kalması şartıyla kabul edilmiş ve Sâre Hatun, seferin selâmetini temin için seferin sonuna kadar Osmanlı ordusunda alıkonulmuştur.

Fâtih Sultan Mehmed Han, bu hatuna çok hürmet etmiş, “Ana” diye hitâb etmiştir. Gümüşhane’nin sarp ve karlı dağlarından ve ormanlarından yol açtırarak ordusunu aşırıp geçiren Fâtih Sultan Mehmed Han’ın bu çetin hareketi, İstanbul muhasarasında karadan gemi yürütmesi kadar büyük bir muvaffakiyettir.

Yolların tesviye edilmesi, ordunun geçmesi için ormanlık içerisinden yolun açılması için gayret ediliyor. Büyük meşakkatlerle o tepeler, yaylalar aşılıyor, daha da ilerleniyor. İstikrarla, gayretli bir şekilde Bulgar Dağı diye isim verilen o yüksek dağın belli bir noktasına gelince artık bineklerden de inmek icap ediyor. Bu sefer yaya olarak, ara yollardan yürüyerek dağları aşmak ve Trabzon’a inip orayı fethetmek için bu kadar gayret içerisindeler. (Devamı var)

26 Ekim 2024 Cmt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

26 Oct, 02:57


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Her kim ki bir atı (bineği) Hazret-i Allâh’a iman ederek ve vaadini de tasdik ederek Allah yolunda (bir hizmet ânı geldiğinde onunla hizmete koşarım niyetiyle) tutar zapdederse kıyamet gününde o bineğin; yediği, içtiği, çıkardığı bevli hepsi Mîzân’da tartılır (eksiksiz olarak, sevap olarak o kişiye verilir).” (Sahîh-i Buhârî)

26 Ekim 2024 Cmt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

25 Oct, 04:47


HELÂK OLAN KAVİMLER

Kur’ân-ı Kerîm’de En’âm Sûresi’nin 4 ilâ 6. âyet-i kerîmelerinde, müşriklerin Allâhü Teâlâ’nın âyetlerini kabulden kaçındıkları bildirilmektedir. Büyük bir kuvvet ve güce sahip iken günahları yüzünden helâk olup gitmiş bulunan kavimlerin hayatları hatırlatılarak günümüzdeki dinsizlerin, din ile alay edenlerin o feci hâlleri kınanmaktadır. Şöyle tefsir edilmiştir:

Yâ Muhammed! Kâfirler, Kur’ân-ı Kerîm’in pek açık âyetlerini inkâr ettiler. Fakat öyle inkâr ve alay edenler için Cenâb-ı Hakk’ın haber vermiş olduğu azâplar, felaketler, başlarına muhakkak gelecektir. Hak ile alay etmenin ne olduğunu o zaman anlayacaklardır. Böyle inkâr ve alay edenler, Şam’a ve sair tarihî beldelere sefer etmiş oldukları zaman, “Onlardan evvel ne kadar ümmetler, kavimler helâk ettiğimizi görmediler mi, bırakmış oldukları eserlere, tarihî hayatlarına bakmadılar mı?”

Nuh, Âd, Semûd, Lût gibi kavimleri, Nemrud, Firavun gibi muvakkaten saltanat sürmüş, sonra da küfürleri yüzünden helâk olup gitmiş şahısların hayatını düşününüz, ey münkirler, ey kendi varlıklarına mağrur olan gafiller! Yani biz, zaman zaman ne ümmetler, ne kavimler helâk ettik ki, yeryüzünde size vermediğimiz güç ve kuvveti onlara vermiş idik. Onların üzerlerine semayı, semanın feyzini göndermiş de göndermiştik. Ve nehirleri öyle yapmıştık ki altlarından akıyor da akıyordu. Yani böyle Cennet gibi vatanlarda üstlerinden altlarından nimetlere gark olarak bolluk içinde, nehirler, bağlar, bahçeler, meyveler arasında safa ile yaşıyorlardı.

İşte onlar, böyle pek ziyade nimetlere nâil oldukları hâlde dinden mahrum kalmış, peygamberlerine tâbi olmamış oldukları için, günahları sebebiyle onları mahvettik, helâk ettik. O kuvvetler, bu servetler, kendilerini kurtaramadı. Arkalarından, onların yerlerine, başka kavimler getirdik. Öyle ise Allâh’ın ve Resûlullâh’ın itaat yolunu tutsanız ya! Sizler neyinize güveniyorsunuz?

Hâsılı Allâhü Teâlâ, sizden evvelki Âd ve Semûd gibi kavimleri, günahları yüzünden helâk etmeye ve yerlerine başkalarını getirip onlarla yeryüzünü ıslah ve imara kadir olduğu gibi size de böyle yapmaya kâdirdir.

25 Ekim 2024 Cum Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

25 Oct, 04:47


Allâhü Teâlâ buyurdu ki -meâlen-: “Ve senin Rabb’in, o beldeleri, ahalisi salâh ehli kimseler iken zulümle helâk edecek değildir!” (Hûd Sûresi, âyet 117)

25 Ekim 2024 Cum
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

24 Oct, 03:27


TAKVÂ’NIN FAZİLETLERİ

Takvâ, hak yolun temeli ve hakikati arayanların esasıdır. Hak yolu tutanlar, takvâ üzere yürürler, Hakk’a vâsıl olanlar, onunla vâsıl olurlar. Allâhü Teâlâ, bütün ümmetlere takvâlı olmalarını emretmiştir.

Takvânın beş derecesi vardır:

Birincisi, kulun küfürden sakınmasıdır. Bu, İslâm makamıdır.

İkincisi, günahlardan ve haramlardan sakınmasıdır. Bu, tevbe makamıdır.

Üçüncüsü, şüpheli şeylerden sakınmasıdır. Bu, verâ makamıdır.

Dördüncüsü, mübâhların fazlasından sakınmasıdır. Bu, zühd makamıdır.

Beşincisi, mâsivâyı (Allâhü Teâlâ’dan başka her şeyi) terk etmektir. Bu da müşâhede makamıdır.

Takvânın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirilen birçok fazileti vardır ki bunlardan bazıları şöyledir:

• Takvâ, hidâyete vesiledir.

• Allâhü Teâlâ’nın manevî yardımına vesile olur.

• Allâhü Teâlâ’nın muhabbetine ve ona yakınlığa vesiledir.

• Takvâ, kalbi nurlandırır.

• Takvâ, sahibi için her sıkıntıdan bir çıkış, kurtuluş olur. Onun hiç hatır ve hayaline gelmeyecek bir cihetten rızıklanmasına vesile olur.

• Allâhü Teâlâ, takvâ sahibine, işlerinde kolaylık verir.

• Allâhü Teâlâ, takvâ sahibinin günahlarını örter ve amellerine kat kat sevap verir.

• Takvâ, amellerin kabulüne vesiledir.

• Takvâ, dünya ve âhirette kurtuluşa vesiledir.

• Takvâ sahipleri, dünya hayatında ve âhirette müjdelenen nimetlere kavuşur.

• Takvâ, naîm Cennetlerine ulaştırır, Cehennem’den kurtuluşa vesîle olur.

24 Ekim 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

24 Oct, 03:26


Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kimde şu üç şey bulunursa sevâbı hak eder ve imanını kemâle erdirmiş olur: İnsanlar arasında geçinebileceği (güzel) ahlâk, Allâhü Teâlâ’nın haram kıldıklarından kendisini menedecek verâ ve cahilin cahilce hareketlerini defedebileceği hilim(yumuşak huyluluk).” (Müsnedü’l-Bezzâr)

24 Ekim 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

23 Oct, 04:16


ASHÂB-I BEDİR: ÂSIM BİN SÂBİT (R. ANH)

Ensâr’dan ve Evs kabilesinin Amr bin Avf neslindendir.Âsım (r.a.), Bedir ve Uhud Gazâlarında bulunmuştur. Uhud Gazâsı’nda insanlar Peygamber Efendimizin etrafından dağıldığında ölünceye kadar onu müdâfaa etmek üzere söz verip yanından ayrılmayanlardandır. Ashâb-ı Kirâm’ın meşhur okçularındandır.

Adal ve Kâre kabilesinden bazı kimseler Hicret’in dördüncü yılının Safer ayında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzuruna gelerek “Bizim aramızda İslâm’ı kabul edenler vardır. Bizlere dinimizi öğretecek; Kur’ân-ı Kerîm’i okutacak kimseler gönderin.” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de altı kişi gönderdi ve onlara Âsım bin Sâbit (r.a.) Hazretlerini emîr tayin etti. Bu hâdise siyer kitaplarında Recî’ Gazvesi olarak geçer.

Bu mübarek zâtlar, Medîne-i Münevvere’den ayrıldıktan sonra onları davet edenler sözlerinde durmadılar ve Hüzeyl kabilesinden yüz kişi ile Müslümanlara saldırdılar. Sahâbîler, civârdaki bir dağa sığındılar. Müşrikler, “Dağdan inerseniz zarar vermeyeceğiz” diye söz verdiler. Âsım (r.a.) “Vallahi ben, bir kâfirin verdiği söze itimât etmiyorum. Yâ Rabbi, hâlimizi Peygamberine bildir.” diye dua etti.

Müşrikler, Âsım bin Sâbit Hazretlerini şehit ettiler ve Sülâfe bin Sa’d’a satmak üzere kafasını kesmek istediler. O sırada bir arı sürüsü gelerek Âsım Hazretlerinin mübarek bedenini korudu. Müşrikler, “Akşam oluncaya kadar bırakalım, o zaman dönüp kafasını alırız.” dediler. Fakat Allâhü Teâlâ, bir sel gönderdi, Âsım’ın (r.a.) naaşını alıp götürdü.

Âsım (r.a.), Müslüman olduktan sonra hiçbir müşrike el sürmemeyi ve başka bir müşrikin de kendisine el sürmemesini Allah’tan niyâz etmişti. Allâhü Teâlâ da, onu, hayatta iken koruduğu gibi öldükten sonra da korudu. Bu sebeple Âsım (r.a.) Hazretleri, “Hamiyyü’d-Debr (Arıların Koruduğu Zât)” diye meşhur oldu.

Çok geçmeden bu cinayeti işleyen kabileler, vebâ, hummâ, kuraklık ve kıtlık belâsına uğradılar. Az vakit zarfında içlerinden yedi yüz kişi helâk oldu.

23 Ekim 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

23 Oct, 04:15


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Bir müminin maruz kalacağı ağrılar, sıkıntılar, (sabreder, teslimiyet gösterirse küçük) günahları için keffârettir.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

23 Ekim 2024 Çar
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

22 Oct, 03:01


MESCİD-İ DIRÂR’IN YIKILMASI

Mescid-i Dırâr, Kubâ köyündeki bazı münâfıklar tarafından, mübârek Kubâ Mescidi’nin yanına, küfür ve nifak maksadı ile tesis edilmiş bir bina idi. Bu münâfıklar öteden beri Kubâ Mescidi’nde namaz kılageldikleri hâlde, Müslümanlar arasına nifak sokmak, onlara zarar vermek maksadıyla bu binâyı tesis etmişlerdi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Tebûk Seferi’ne hareket edip Medîne-i Münevvere’ye bir saat mesafedeki “Zîevân” köyüne geldiklerinde bu münafıklardan bir heyet geldi. “Yâ Resûlallâh! Hastalar için ve Kubâ Mescidi’ne gelemeyenlerin husûsiyle yağmurlu gecelerde namaz kılmaları için bir mescit bina ettik. Teşrif buyursanız da namaz kıldırsanız, hayır ve bereketle dua buyursanız.” diye rica ettiler. Resûlullah (s.a.v.) de seferden döndüklerinde geleceklerini vaad etmişlerdi.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Tebûk Seferi’nden dönüşte yine Zîevân köyüne geldiklerinde, bu münafıklar tekrar geldiler. Peygamber Efendimizi, yaptıkları Dırar Mescidi’ne tekrar davet edip vaadini hatırlattılar. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, oraya gitmeye hazırlanırken Tevbe Sûresi’nin şu meâldeki, 107. ve 108. âyet-i celîlesi nâzil oldu:

“Şu münafıklar ki, müminlere zarar vermek, küfrü kuvvetlendirmek, müminlerin arasını açmak için ve bundan evvel de Allah ve Resûlullah ile harp etmeye cüret etmiş olanı (fâsık Ebû Âmir’i) beklemek için mescit edindiler. Bunlar bir de bu mescidi yapmakla hayır ve ibadetten başka bir maksatları olmadığına katiyen yemin ederler. Allah da şehâdet eder ki bunlar, bu yeminlerinde katiyen yalancıdırlar. Sakın Habîb’im! Bunların mescidine gidip de namaz kılma!..”

Bu âyet-i kerîmenin nüzûlü üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), Ashâb-ı Kirâm’dan Mâlik bin Dahşem ile Ma‘n bin Adiyy Hazretlerini çağırdılar. Bunlara, “Haydi hiç durmadan gidiniz! Şu zâlim cemâatin mescitlerini yıkınız!” diye emir verdiler. Bu iki İslâm bahâdırı süratle Mescid-i Dırâr’ın bulunduğu yere vardılar ve emr-i Nebevî’yi hiç tereddüt etmeden îfâ edip o fesat binasını yıktılar.

22 Ekim 2024 Sal Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

22 Oct, 03:01


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Dünyada insanlara eziyet edenlere muhakkak Allâhü Teâlâ da kıyâmet gününde azâp eder.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

22 Ekim 2024 Sal
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Oct, 23:59


ASIL KERÂMET SÜNNETE UYMAKTIR

İbn-i Acîbe (rah.) Hazretleri, el-Bahru’l-Medîd isimli Tefsir’inde demiştir ki:

Halktan bir kimse bana gelip ‘Sizin veya mürîdlerinizin, size ezâ edenlere karşı hiç kerâmet gösterdiğinizi görmüyoruz. Lâkin falan ve falan velî zâtlar kerâmet gösterip halkın ezâsından kurtuluyorlar.’ dedi. Ona şöyle cevap verdim:

“Bizler, Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünneti üzerineyiz. Allâhü Teâlâ onu, âlemlere rahmet olarak gönderdi. O, birçok ezâ ve cefaya uğradı. Hattâ dağlarla vazifeli melek, isterse kendisine ezâ edenlerin üzerlerine iki dağı birden kapatarak onları helâk edebileceğini söylediği vakit, ‘Hayır, umulur ki Allâhü Teâlâ, onların içerisinden kendisine ibadet eden kullar çıkarır.’ buyurdu. Yine kavmi, kendisine ezâyı çoğaltınca, ‘Allâh’ım, sen kavmimi bağışla, çünkü onlar, hakikati bilmiyorlar.’ diye dua buyurmuştu.

İşte hakîkî evliyâ da kullar için birer rahmettir. Halkın ezâlarına tahammül ederler, kendilerine ezâ edenlerin hidâyete nâil olmaları için teveccühte bulunurlar. Onlar, öyle zâtlardır ki onlara tâbi olanlar aslâ dalâlete düşmezler. Bununla beraber bir evliyâullahın kerâmetini gördükleri hâlde inkârlarından vazgeçmeyenler de olmuştur. Zira hidâyet eden ancak Allâhü Teâlâ Hazretleridir.”

Evliyaullah buyuruyor ki: “Havada uçmak marifetse ve kerâmetse sinekler, karga ve çaylaklar da uçuyor. Suda yürümek kerametse kurbağalar, yılan ve çıyanlar, hem dibinde hem yüzünde gider. Bir şehirden, başka bir şehre gitmek kerâmetse iblis ve ifritler de bir anda doğudan batıya giderler. Böyle şeylerin hükmü (kıymeti) yoktur. Asıl kerâmet, ümmetin fertlerinin kalplerinde iman nurunu tutuşturmaktır.”

21 Ekim 2024 Pzt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Oct, 23:59


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem “Ve sizden hayra davet eden bir topluluk bulunsun...” (meâlindeki âyet-i kerîmeyi) okuduktan sonra şöyle buyurdular: “(Buradaki) hayır, Kur’ân-ı Kerîm’e ve benim sünnetime tâbi olmaktır.” buyurdular. (Tefsîr-i İbn-i Kesîr)

21 Ekim 2024 Pzt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Oct, 04:55


DÜNYAYA MUHABBET BESLEMEMELİDİR

İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri bir mektuplarında buyurmuşlardır ki:

“Âlimlerin dünyaya muhabbet ve rağbetleri, onların güzel yüzleri üzerine bir lekedir. Her ne kadar böylelerinden insanlar için faydalar hâsıl olsa da ilimleri kendi haklarında faydalı olmaz.

Onlar vasıtasıyla din takviye edilse de buna itibar yoktur. Çünkü bu hâl, zaman zaman bazı fâcirlerden ve dînî inançları zayıf ve gevşek olanlardan da hâsıl olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): ‘Muhakkak Allâhü Teâlâ, bu dini fâcir bir kişi ile de takviye eder.’ buyurmuştur. Onların misâli, fâris taşı gibidir. Demir veya bakırdan bir şey ona bitiştirilse altın olur. Ama o, taş olarak kalır…

...Şüphesiz böyle kimselerin sahip oldukları ilim, onlara vebal olur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ‘Kıyamet günü insanların azâbı en şiddetli olanı, Allâhü Teâlâ’nın, ilmiyle menfaatlendirmediği âlimdir.’ buyurmuşlardır. Çünkü o ilimlerle onların aleyhlerine delil tamamlanmış oldu. Nasıl zararlı olmaz? Onlar, Allah katında en azîz ve en şerefli bir makam olan ilmi, alçak dünya malı, makamı ve dostları için vesile yaptılar. Hâlbuki Allah katında dünya alçak, hakîr ve mahlûkatın en çok buğzolunanıdır...

Ders okutmak ve fetva vermek, ancak Allâhü Teâlâ’nın rızası için olursa ve makam mevki sevgisinden, mal ve mülk elde etme hırsından uzak bulunursa fayda verir. Bunlardan uzak olduğunun alâmeti ise dünyadan yüz çevirmek ve ona rağbet etmemektir…

Evliyâdan bir zât, şeytanın, insanlara vesvese vermeyi ve onları saptırmayı bırakıp oturmakta olduğunu gördü. Ona, böyle oturmasının sebebini sordu. Mel’un şeytan şöyle dedi: ‘Bu zamandaki kötü âlimler, bana işimde çok büyük yardım ediyorlar ve (insanları) benim adıma onlar saptırıyorlar, benim başımı rahatlatıyorlar.’

Hakikat, şu zamanda din işlerinde vâki olan her zayıflık ve gevşeklik ve dinin yayılmasında ve takviyesinde zuhûr eden her tembellik ancak kötü âlimlerin uğursuzluğundan ve niyetlerinin bozuk olmasındandır.” (Mektûbât-ı Şerîfe, 1/ m. 33)

20 Ekim 2024 Paz Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

20 Oct, 04:54


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum kimse, ilmi (sadece) dilinde olan (itikadı bozuk, ilmiyle amel etmeyen) münafıklardır.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

20 Ekim 2024 Paz
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

19 Oct, 04:36


TIBB-I NEBEVÎ’DEN: SİNÂMEKİ

Sinâmeki, Afrika, Hindistan ve Arabistan’ın yarı çöl ve dağlık bölgelerinde yetişen bir bitkidir. Sinamekinin en iyisi Mekke-i Mükerreme’de yetişendir.

Sinâmekinin tabiatı birinci derece sıcak ve kurudur. Safra, sevda ve balgam için şifalı bir bitkidir. En başta gelen husûsiyeti müshil (ishal edici) olmasıdır. Kalbe de kuvvet verir. Bir faydası da vesveseleri giderir.

İhtiyaç olduğunda bir avuç sinameki yaprağı, üç bardak su ile kaynatılarak günde iki defa içilir. Lüzumundan fazla kullanılmamalıdır.

Esmâ bint-i Umeys radıyallahü anhâ rivâyet etmiştir ki:

Bir gün Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretleri: “Yâ Esmâ! Müshil olarak ne içersin?” diye suâl ettiler.

Esmâ da “Senâ (sinâmeki) içerim” dedi.

Fahr-i Kâinat sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri: “Senâ (sinâmeki) kullanın. Eğer bir şeyde ölüme şifa olsaydı, sinâmekide olurdu” buyurmuşlardır.

Bazı rivayette Seyyid-i Kâinat sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretleri, “Senâyı, temr ile içti” diye buyrulmuştur ki hurma suyu katıp içti, demektir.

Fahr-i Âlem sallallâhü aleyhi ve sellem Hazretleri, “Tedavi lâzım olunca senâ ve senut kullanın. Zira ikisinde de samdan başka her derde şifa vardır.” buyurmuşlardır.

“Sâm nedir, yâ Resûlallah?” dediler.

“Ölümdür” buyurdular.

Senutun ne olduğu hakkında farklı rivayetler vardır. Bal, kimyon, rezene, dereotu yahut duvakotu olduğunu söyleyenler olmuştur. Bazıları da, sadeyağla karıştırılmış baldır, demişlerdir.

İSİMLERİMİZ: Erkek: Emîn, Kız: Elif

19 Ekim 2024 Cmt Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

19 Oct, 04:35


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Müttakî olan (Allah’tan korkup ona itaat eden) kimse için zenginlikte bir mahzur yoktur. Sıhhat ise müttakî olanlar için zenginlikten de hayırlıdır. Kalbin huzurlu olması da (Allâhü Teâlâ’nın ihsan ettiği) nimetlerdendir.” (Sünen-i İbn-i Mâce)

19 Ekim 2024 Cmt
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Oct, 23:51


EZÂN-I MUHAMMEDÎ OKUNURKEN NE YAPILIR?

Ezân okunurken müezzinin söyledikleri tekrarlanır. Hazret-i Muâviye (r.a.) minberde iken müezzinin okuduğu ezanı “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh”a kadar tekrarladı. Müezzin “Hayye ale’s-salâh” deyince “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azîm” dedi. “Hayye ale’l-felâh”da da böyle dedi. Sonra ezânın kalanını da tekrarladı ve “Muhakkak biz, Resûlullâh’tan böyle işittik.” buyurdu.

Ezân okunurken “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” lafzını işittiği zaman, birincisinde ‘sallallâhü aleyke yâ Resûlallâh’, ikincisinde de ‘Karrat aynî bike yâ Resûlallâh’ demek müstehâbdır. Sonra başparmaklarının tırnaklarını öpüp gözleri üzerine koyarak: ‘Allâhümme metti’nî bi’s-sem’i ve’l-basari’ derse Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Cennet’te onun önderi olur.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, bir gün Mescid-i Nebevîlerinde bir direğin yanında oturuyorlardı. Hazret-i Ebûbekir radıyallâhü anh de onun hizasında oturmaktaydı. Bu sırada Bilâl-i Habeşî (r.a.) Hazretleri ezan okuyordu. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” dediği zaman Hazret-i Ebûbekir de bu mübarek kelâmı tekrar etti, sonra başparmaklarının tırnaklarını öptü, gözlerine koydu ve “Karrat aynî bike yâ Resûlallâh!” buyurdular.

Ezan bittiğinde Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), “Ey Ebûbekir! Ümmetimden her kim, senin yaptığın gibi yaparsa o kimsenin bilerek veya hatâ ile işlemiş olduğu (küçük) günahlarının tamamı bağışlanır.” buyurdular.

Ezan okunurken başparmağı göze sürmekteki hikmet ile alâkalı şöyle buyurulmuştur: O Nûr-i Muhammedî, önce Âdem aleyhisselâm’ın sırtına vaz’ edilmiş, yerleştirilmişti. Âdem aleyhisselâm niyâz etti, Nûr-i Muhammedî alnına vaz’ edildi. Daha sonra Âdem aleyhisselâm o nuru görmek isteyince başparmaklarına vaz’ edildi. Onu öptü. Biz de Ezân-ı Muhammedî okunduğu zaman Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in ismini zikrederek onu öpüp gözümüze sürüyoruz.

18 Ekim 2024 Cum Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Oct, 23:50


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Ezan ile kâmet arasında yapılan dua reddolunmaz.” (Sünen-i Ebû Dâvûd)

18 Ekim 2024 Cum
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Oct, 04:08


GÜNAHLARI KÜÇÜK GÖRMEMEK

Enes bin Mâlik (r.a.) anlatıyor: Bir sefer esnasında Resûlullah (s.a.v.), Ashâb’ıyla bir vadide konakladılar. Resûlullah (s.a.v.), Ashâb’ından odun toplamalarını istedi. Fakat orada görünürde hiç odun yoktu. Ashâb-ı Kirâm, “Yâ Resûlallâh! Burada hiç odun göremiyoruz.” deyince “Bulduklarınızı küçük görmeyiniz.” buyurdular. Bunun üzerine Ashab -büyük küçük demeden bulduklarını- toplamaya başladılar ve topladıklarını birbiri üzerine yığdılar. Ve neticede büyük bir yığın meydana geldi. Resûlullah (s.a.v.), “Dikkat edin, küçük gördüğünüz hayır ve şer de işte böyledir. Küçük günahlar üst üste, büyük günahlar üst üste, iyilikler ve kötülükler üst üste eklenerek büyür.” buyurdular.

Mümin kul, imanının kuvvetli olmasından dolayı küçük günahlarını da büyük görür. Peygamberimiz (s.a.v), “Mümin, günahını (kalbindeki iman nuruyla) tepesinde duran dağ gibi görüp üzerine düşüvermesinden korkar. Münâfık ise günahını (hafife alıp onu) burnunun ucuna konan ve hemen kovabileceği bir sinek kadar küçük görür.” buyurmuştur.

Âlimlerden birisi şöyle buyurdu: Bağışlanmayan günah, kulun -işlediği bir günahtan sonra- ‘Keşke her işlediğim günah böyle olsa!..’ sözüdür. Bu söz o kimsenin imanının zayıf olmasındandır. Şâyet marifet sahibi olsaydı, küçük günahlarını büyük görürdü. Nitekim Allâhü Teâlâ bazı peygamberlerine şöyle vahyetmiştir: “Hediyenin küçüklüğüne bakma. Hediye edenin şânının büyüklüğüne bak. Hataların küçüklüğüne bakma. Kendisine karşı hata işlediğin zâtın büyüklüğüne bak.”

Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları buyurmuşlardır ki:

“Siz, birtakım işler yaparsınız ki onlar, sizin nazarınızda pek küçük görünür. Bizler ise onları helâke götürecek büyük şeylerden sayarız.” O Ashâb-ı Kirâm, Allâhü Teâlâ’ya ve onun Resûlüne olan yakınlıklarından böyle buyurmuşlardır. Hâsılı, cahil tarafından büyük görülmeyen bir şey, âlim tarafından büyük görülür.

Arapça bir şiirde şair bunu şöyle ifade etmiştir -tercüme-:

Sen günahını küçük görme, olsa da sağîr

Zira koca dağlar, küçük taşlardandır, kimse görmez hakîr.

17 Ekim 2024 Per Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

17 Oct, 04:08


Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Muhakkak bir adam, günah kastetmeyerek sırf insanları güldürmek için bir söz söyler de bu söz sebebiyle semâdan daha yüksek bir yerden düşmüş gibi (mahv) olur.” (Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

17 Ekim 2024 Per
Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

16 Oct, 04:13


ABDULLAH DEHLEVÎ (K.S.) HAZRETLERİNİN SÖZLERİNDEN

Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye-i Müceddidiyye’nin 28. halkası olan Abdullâh Dehlevî kuddise sirruh Hazretleri şöyle buyurmuştur:

• Yemekte nefsin hoşuna giden bir cihet bulunduğu gibi, bir de yemek nimetinin hakkının edâsı vazifesi vardır. Nefsin hoşuna giden, yemeğin lezzeti ve çokluğudur. Yemeğin hakkı ise, farzları ve sünnetleri lâyıkıyla edâ etmek için kuvvet kazanmak niyetiyle onu yemektir.
• Helâlinden kazanmak nasıl müminlere farz ise mübâhların fazlasını terk etmek de âriflere lâzımdır.
• Kalplerimizde mânevî hâllerin kökleşmesi için sünnet-i seniyyeye sıkıca sarılmak ve namazları kemâliyle edâ etmek, nâfileleri ihmâl etmemek gerekir.
• Dört şey herkese lâzımdır: Bidatlerden sâlim din, şüpheden âzâde olan iman ve marifet, haram ve şüpheli şeylere aslâ uzanmayan el, haram ve şüpheli şeylere gitmeyen ayak.
• Dua esnasında nurlar ve bereketler yağar. Duanın müstecâb/makbul olup olmadığının eserini anlamak güçtür. Öyle zannediyorum ki göğüste bir genişlik hâsıl olması duanın kabul olduğunun alâmetidir.
• Ricâl (adamlar) dört sınıftır: 1- Gerçekte adam olmayanlar ki onlar sırf dünyayı isteyenlerdir. 2- Adam denmeye lâyık olanlardır ki âhireti isteyenlerdir. 3- Adamların en güçlü kuvvetlileridir ki onlar, âhireti isteyenler ve sırf Rablerinin rızası için çalışanlardır. 4- Havâs olanlardır ki onlar Mevlâ’dan başka her şeyi terk edenlerdir.
• Dünya sevgisi her hatanın başıdır, hataların başı da küfürdür.
• Her vakit kalbe gelen düşünceleri kontrol etmek gerekir. Kıldığı namazdan, okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’den, derslerinden ve zikrinden huzur bulup feyz alabiliyor mu? Yine şüpheli bir şey yediğinde zulmet hâsıl olacağının şuuruna varabiliyor mu? Her hâli bunlara kıyâs etmeli.
16 Ekim 2024 Çar Fazilet Takvimi

Dini Sohbetler

16 Oct, 04:13


Ali bin Ebû Tâlib radıyallâhü anh şöyle buyurdu: “Arada dünyevî bir menfaat düşüncesi olmayan (samimi din) kardeşlikleri hâriç, bütün kardeşlikler elbette son bulur.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân)

16 Ekim 2024 Çar
Fazilet Takvimi