Risale-i Nur Dersleri (Edessa) @risaleders Channel on Telegram

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

@risaleders


Risale-i Nur Dersleri (Edessa) (Turkish)

Risale-i Nur Dersleri (Edessa) kanalı, İslam'ın temel prensiplerini ve Risale-i Nur eserlerini öğrenmek isteyen herkes için mükemmel bir kaynaktır. Bu kanal, önemli konuları derinlemesine inceleyen ve açıklayan dersler sunmaktadır. Kanal, Risale-i Nur eserlerinin öğretilerini modern bir yaklaşımla ele alır ve izleyicilere bu kutsal metinleri daha iyi anlamaları için rehberlik eder. risaleders kullanıcı adıyla bu kanala katılarak, İslam'ın öğretilerine daha derinlemesine bir bakış açısı kazanabilir, kendinizi geliştirebilir ve manevi dünyanızı zenginleştirebilirsiniz. Risale-i Nur'un ışığında aydınlanmak için hemen bu kanala katılın ve bilgilerinizi genişletin!

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

12 Jan, 11:45


https://www.nurmend.com/yazi/598-ihtiyaca-binaen-mehdilik-iftirlarina-tafsilli-cevab

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

08 Jan, 09:34


https://youtu.be/pgatJoT1vcg?si=UIoyy9PO67TSoOTA

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

08 Jan, 04:54


https://docs.google.com/document/d/1zWhVhepWjoecRORCbbnjFrlYWa_TtwBUAEHy9zLQ8sU/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

08 Jan, 04:54


20241201 19. Lem’a 7. Nükte 3. Ders – İstanbul

Öyle bir gün gelecek ki, bu ümmetin önüne altınlar yığılacak, kimse tenezzül edip bakmayacak, ihtiyaç duymayacak. Dünyada had ve hesaba gelmeyen çok nimetler bulunmakta. Adil bir idareci gelse, o nimetleri ümmetin önüne serer. Dünya nimetleri naehillerin eline geçtiği için ihtiyaç sahiblerine verilmiyor, adil bir şekilde dağıtılmıyor, taksimatta zulmediliyor.

Dünya, büyük bir inkılab geçiriyor. İslam’ı yaşamayanlar perişan olacaktır.

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا  وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَا

“(Küre-i arz, kendisine has sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını) içindeki madenleri, hazineleri (dışarı çıkardığı zaman)”

Mezkûr ayet hem kıyamet hengamındaki ahvali haber verir hem kıyametten evvel Küre-i Arz’ın içindeki madenlerin, hazinelerin ve sair bütün mahsulatın dışarı atılacağını, ümmet-i Muhammed’in istifadesine verileceğini bildiriyor. Resûl-i Ekrem (asm), yerin altındaki altın ve sair madenlerin bu ümmetin eline verileceğini ve bu halin bin yıl devam edeceğini bildiriyor.

İnşaEllah ahiret kardeşlerimizin önlerine rızıkları konacak, oturup rızıklarını yiyecekler. Sadece ders yapmakla meşgul olacaklar, rızık için çalışmak zorunda kalmayacaklar. O gün, ders yapmaya daha çok ihtiyaç var. Kabre girene kadar Risale-i Nur derslerine ihtiyacımız var. Risale-i Nur, Kur’an’ın tefsiridir, mütefekkirane yavaş okumalıyız. Bunu başka şekle götürmeye çalışanlar zarar eder.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

06 Jan, 05:07


https://docs.google.com/document/d/15yNPNxhpJn-G1YWg4HVhakGDXa9Izxg7XHPqgRI3SX4/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

06 Jan, 05:07


20241129 19. Lem’a 7. Nükte 2. Ders – İstanbul

02:31 Kur’an’da geçen hudud-u İlahiyeye, ceza hukukuna riayet edilmesi lazım. Maalesef yaklaşık bin dört yüz senedir hukuk-u İlahi tatbik edilmemiş, hep muallakta kalmış. Vaktaki ümmet-i Muhammed (asm) ukubat-ı şer’iyyeye riayet etmedi, ukubat-ı şer’iyyeyi kaldırdı her şey bitti. Devlet idarecileri Kur’an’ın farz olan hukukuna riayet etmiyor, abdestin adabına riayet ediyor. Adaba uygun abdest almaya çalışıyor. Bu hal, bir musibet-i ammedir.

İmam-ı Ahmed b. Hanbel, İmam-ı Ebû Hanîfe, İmam-ı Şâfii, İmam-ı Mâlik hazretlerine hürmetimiz var. Fakat mezheb imamlarına baktığımız zaman, hadis mealleriyle ve mes’ele-i fıkhiyye ile uğraştıklarını, “Kalellah” demediklerini görürüz. Ben, tenkid için bunları söylemiyorum. Bin dört yüz yıllık yanlış anlamaları anlayabilmeniz için bunları anlatıyorum. Bu zatlar -haşa- bilerek böyle yapmamışlar, belki durumun vehametinin farkına varamamışlar. Güçlü bir elin işin içine girmesi sebebiyle güçleri sarmamış. Aldatıcı, mücbir, güçlü bir el sebebiyle “Kalellah” kaybedilmiş. Bu hal, altı sahih kitablar için de caridir. Altı sahih kitabda da “Kalellah” görülmüyor. O aldatıcı, mücbir, güçlü el Müslümanlar içinde öyle bir planla çalışmış ki “Kalellah”ın ortaya çıkmasına fırsat vermemiş. O gizli el, İmam-ı Ahmed b. Hanbel’in, İmam-ı Ebû Hanîfe’nin, İmam-ı Şâfii’nin, İmam-ı Mâlik’in yanına sızmış, onlar gibi müctehid görünmüş. İmam Buhari, İmam Müslim’in yanına sızmış onlar gibi muhaddis görünmüş. Halbuki bu imamların yanına sızanlar hakikatte gayr-ı müslimdir.

O gizli el, Hz. Osman zamanında Müslümanlar içine sızdı. Ama o dönemde tasfiye edilmediler. İmam Ali (ra)’ın vefatından sonra Abdullah ibni Sebe’nin ordusu işin başına geçti. Hz. İsa’nın semaya ref’ edilmesinden sonra Pavlos’un eliyle İsevilik tahrif edildiği gibi, İmam Ali (ra)’ın vefatından sonra İslam’ı tahrif etmeye çalıştılar. Pavlos ile Abdullah ibni Sebe’nin yaptığı tahrifatı, Üstad (ra)’ın yanına güya hizmet adı altında devlet tarafından zorla yerleştirilen altı abi yapmıştır.

Âlem-i İslam’a üç büyük felaket-i azime gelmiş.

Birincisi: Pavlos meselesidir.

İkincisi: Abdullah ibni Sebe’nin infilakıdır.

Üçüncüsü: Abilik ve benzeri unvanlarla Risale-i Nur’a giren gizli bir teşkilattır.

Emirdağ Lahikası’nda geçmekte olan “Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak” ifadesi Üstad (ra)’a aid değildir. Risale-i Nur’a gayr-ı mübarek bir el girmiş, tahrifat yapmış. Üstad (ra), kitablarında Avrupa ve Amerika’yı tenkid ediyor, onlar methediyor. Resûl-i Ekrem (asm)’a terör diyen bir devlet, dindar olabilir mi? Bazı dertleri söylemeye mecbur kalıyorum. Çünkü dert bilinmeden ilaç kullanılmaz.

12:37
كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا 
“Ey Âdemoğullar Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” hükmüne riayet etmek zorundayız. Günde bir defa yemek, azimettir. Günde iki defa yemek, ruhsat-ı şer’iyyedir. Günde üç defa yemek, bid’adır. Yediğin zaman dokuz küçük lokmayı geçmeyeceksin. Dokuz lokmaya riayet etmeyen hırslı bir alim, ilmini dünyaya alet eder, ihlası kaybeder. Dünyevi sıhhatini ve uhrevi amelini düşünenler dokuz lokmaya riayet etsinler. Faraza bütün dünyanın sarayları ve tasarrufatı elinizde olsa bile bu emr-i İlahiye riayet edecek, dokuz lokmayı geçmeyeceksiniz. Dokuz lokmayı aştığınız takdirde nefsiniz kudurgan olur, zulme başlar. Nefsine taviz verenler rezil olur.

Seyyidu’l-kevneyn olan ol Muhammed-i Arabî (asm) koca mezralara sahib olduğu, dünyanın tasarrufatı elinde bulunduğu halde aile efradına iki öğün dokuz lokma vermemiştir. Bir öğün dokuz lokma verse, diğer öğün az verirdi. Hz. Aişe (ra)’ın “İki vakit üst üste tok yemiyorduk” demesi, çok yemenin yasaklığına işaret etmektedir. Hadisi anlamayanlar, “Mal olmadığı için aç kalıyorlardı” zanneder. Hadisi ters anlayan şeyhler ve alimler, etba’larına hitaben “Siz de mal bulundurmayın” demişler. Halbuki kendileri dünya kadar mal topluyor, müritlere gelince “Kazandığınız malın yarısını tekkeye verin” diyorlar.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

29 Dec, 09:08


https://docs.google.com/document/d/13HhF5An6kAPfkjwJlmFAxZHaJ7hoNWjiJb8cM5sjWJ4/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

29 Dec, 09:08


20241128 19. Lema 7. Nükte – İstanbul

00:50 Bir hadis-i şerifte “Ümmetim dalâlet üzerinde toplanmaz” buyruluyor. Hadiste yer alan “Ümmet” ifadesinden murad, müctehidlerdir. “Ümmetin bütün müctehidleri, dalalet üzerinde toplanmaz” manasındadır. İmam Ali (ra)’ın vefatından sonra her ne kadar müctehidler gelip içtihad etmiş olsalar da icma-yı müctehidin olmamıştır. Dört mezhebin ayrı ayrı ictihadları bunu göstermektedir.

08:04 Kur’an’ın 6666 ayetinin ana temelini كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا  “Ey Âdemoğulları! Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” ayeti toplamıştır. Bu kanuna riayet eden, sair ahkamı yerine getirebilir. Bu emre riayet etmeyenler, işi baştan bozmuş olurlar.

“Şeriatı ona böldüm. Ondan dokuzunu helal lokmada buldum” kelam-ı kibarı, halk arasında “Helalinden kazanmaya çalış” şeklinde anlaşılıyor. Halbuki bu söz, كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا sırrına riayeti ders veriyor, yeme-içmede ölçüyü kaybetmemeyi, israfa girmemeyi anlatıyor. Yeme-içmede ölçüyü kaybeden, bozulur. Nass-ı hadis, günde iki defa yemeği bildiriyor. Günde bir defa yemek, takvadır. Günde iki defa yemek, ruhsat-ı şer’iyyedir. Günde üç defa yemek, bid’adır.

20:07 Rızk-ı helalin medarı, san'at, ticaret, ziraat olmak üzere üçtür. Kafir-mümin fark etmeksizin bu üç noktada herkesle teşrik-i mesai yapabilirsin. Ne kadar kazanırsan kazan iktisada riayet edecek, dokuz lokmayı geçmeyeceksin. Halk san'at, ticaret, ziraatı terk ettiği gibi, devletler de bu hususları terk etti. Millet, devletin kapısına gözünü dikti, herkes memuriyet peşinde koştu. Halk böyle yapmakla fakir düştü, küfrü mucib teklifleri kabule mecbur oldu. Devletin görevi, halkı san'at, ticaret, ziraata teşviktir. San'at, ticaret, ziraattaki üslubu onlara öğretmek, ders vermektir. Böyle yapıldığı taktirde millet, bu noktalarda terakki eder, kimse devlet kapısına muhtaç olmaz, belki devletin sıkıntıya düştüğü zamanlarda devlete maddi yardımda bulunur. İşte bu nokta kaybolmuş.

Sanat, ziraat ve ticaret hususunda kafirlerle görüşülebilir. Kafirler, sanat, ziraat ve ticareti bize öğretebilir. Veya biz gidip onlardan öğrenebiliriz. Sahabe, mezkûr üç noktada herkesle irtibat kurmuş, onlardaki bilgiyi almış. Nebiy-yi Muhterem (asm), bu üç noktada sahabeyi serbest bırakmış. Sahabe, sanat, ziraat ve ticaret hususunda herkesle görüşmüş, kendilerini geliştirmiş, dünyada birinci olmuşlardır. Ebubekr-i Sıddık, İslam’dan evvel ticaretle uğraştığı gibi Müslüman olduktan ve hilafete geçtikten sonra da ticaretle uğraşmış, dünyayı terk etmemiştir. Dünya kadar zengin olmakla beraber şahsı itibariyle dokuz lokmayla iktifa ederdi. Sahabe, dokuz lokma usulünü hiçbir zaman terk etmemiştir.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

26 Dec, 06:04


https://docs.google.com/document/d/1u57IIwxbsqnMnd3hA4uYBpreKu3saD_ztZkif3cm0DM/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

26 Dec, 06:04


20241127 19. Lem’a 6. Nükte – İstanbul

00:48 Tatbiki en zor ayet, كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا  “Ey Âdemoğulları! Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” ayetidir. Cenab-ı Hak, Hakîm’dir, abes iş yapmaz, israfta bulunmaz. Yaptığı her şeyde bir hikmet vardır. İnsan, Hakîm ismine mazhardır. Madem Cenab-ı Hak, Hakîm’dir, kâinatta israf etmez. Öyleyse bizler ef’al, akval ve ahvalimizde Hakîm ismine ayine olmakla israftan kaçınsak kurtuluruz.

Peygamberler ve peygamberlere tabi olanlar, her türlü israftan kurtulmak için رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا ‘‘Ey Rabbimiz! Günâhlarımızı ve fiillerimizde meydana gelen isrâfı afveyle.’’ duasını yapmışlardır. Oturmada, kalkmada, uyumada, yemede, içmede, konuşmada israfa girmişiz. Bütün bu israfların önüne geçmenin çaresi, az yemek ve az içmektir.

18:21 Tevazu ve zillet sureten birbirine benzer. Ama hakikat cihetinde aralarında hiçbir münasebet yoktur. Tevazu, ahlak-ı hasenedir. Zillet, ahlak-ı seyyiedir. Zillet, dünyevi bir menfaat için zalim birine boyun bükmektir. Tevazu, şeref sahibi birinin, mevki ve mertebece kendisinden küçük olanların seviyesine inmesidir.

İlim dersini veren kişi, müderrislik vasfını taşıyan belli bir yerde oturup ders yapmalıdır. İlim dersini veren kişinin, ilim seviyesini taşımayan, ilme muvafık düşmeyen bir yerde oturup ders yapması tevazu olmadığı gibi, şer’an caiz de değildir. Ders yapan kişinin ders okuduğu yerin belli olması, sünnettir. Çünkü ders okunan yerin belli bir yer olması, şahsa değil, Kur'ân ve Hadise olan hürmeti göstermektedir.

34:32 Ellah, Hakîm’dir. Madem Cenab-ı Hak, Hakîm’dir, sendeki vücud dahil alemde hiçbir israfat yoktur.
Resûl-i Ekrem (asm)’in “huluk-i azîm” sâhibi olduğu ayette şöyle ifade edilmiştir:  وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظٖيمٍ “Sen, elbette büyük bir ahlâk üzeresin.” veyahut ikinci bir ma’nâyla “Sen, büyük bir ahlâk olan Kur’ân üzerine gönderilmişsin.” Resûl-i Ekrem (asm)’ın تخلقوا بأخلاق الله “Ellâh’ın ahlakıyla ahlaklanın” hadisine ittiba edelim, Hakîm ismine ayine olalım.  تخلقوا بأخلاق الله  تخلقوا بأخلاق النبي Tahalluk, Ellâh ve Resül’ünün ahlakında olur. Ellâh’ın ahlakıyla ahlaklanmak ise, esma ve sıfatıyla ahlaklanmaktır. Ellâh Hakîm’dir, Kerîm’dir, Vedud’dur, Halîm’dir, Rahîm’dir, Ğafur’dur. Ellâh’ın esma ve sıfatının ayinesi olduğunu bil, Ellâh’ın esma ve sıfatının zıddını yapma. Madem Hakîm isminin tecellisiyle alemde ve senin vücudunda israf yoktur, öyleyse gelen nimetlerde israf yapma, ölçülü git.

Risale-i Nur talebeleri Hakîm isminin ayinesi olarak az yiyip az içmelidirler.

Tevazu ile zillet arasında ne kadar fark varsa, iktisad ile hısset arasında da o kadar fark vardır. Hasîs adam, sefildir, bahildir, tama'kârdır, dünya malına haristir. Hasîs adam, tama'kârlıktan dolayı yemez. Muktesid adam, israf yapmamak için yemez.  Hisset, ahlak-ı seyyiedir. İktisad, Hakîm ismine ayine olmaktır.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

23 Dec, 06:20


https://docs.google.com/document/d/1NgexzSEKrOvw8CdcfbCOEHdl33kDeP8MsKJ0seb-yic/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

23 Dec, 06:20


20241125 19. Lem’a 4. Ve 5. Nükte – İstanbul

Hisset ile iktisad her ne kadar zahiren birbirine benzese de hakikatte farklıdırlar. Biri, emr-i İlahiye riayet eder, ölçülü yer. Diğeri; cimrilik yaptığı için yemez. Hasîs, cimrilik eder, malı olduğu halde yemez. Hasîs adam, mal toplama peşindedir, malı toplar; ama kendisi yemez, neticede bütün malı bırakır gider. Muktesid, iktisada riayet eder, malı olduğu halde nefsin her arzusunu vermez. Fazla yemekle vücuduna yük etmez, malında israfa girmez.

Rahman’ın has ibadı ne müsriftir ne de cimridir. Muktesiddir. İktisad, ayn-ı adalet ve hikmettir. İsraf ve cimrilik ise, adalet ve hikmete zıddır. Bu nedenle Din-i Mübin-i İslam, israf ve cimriliği reddeder, iktisadı ise emreder.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

19 Dec, 06:19


https://docs.google.com/document/d/1UtgTAZoNQ7bouz-Gy63_M3DOMvNwYiMDeDBGpKJRWc0/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

19 Dec, 06:19


20241123 19. Lem’a 3. Nükte – İstanbul

Kuvve-i zaika, Ellah’dan gelen nimetleri tadıp tartar, mideye haber vermekle onu şükre sevk eder. Kuvve-i zaika, kapıcı değildir, müfettiştir. Kuvve-i zaika, birkaç saniyelik arzu ve telezzüz için değil, ayakta durup Ellah’a ibadet ve taatta bulunmak için yer, içer. Dil, kendi hesabına zevk etmeyecek, bir müfettiş olduğunu bilecek.

Rahmet-i İlâhiyenin matbahlarına bir nâzır ve bir müfettiş olan dil, iki noktada vazifelidir;

Biri; Ayakta durup Ellah’a ibadet etmek için yemek ve içmektir; israftan uzak durmaktır.

Diğeri; Evlenip neslin devamını temin için yemek ve içmektir.

Bu vazifeleri yerine getirmesi gereken dil, teftişten ve nazırlıktan çıkmış, bir kapıcı derekesine inmiş, her geleni içeri gönderiyor. Dil, her geleni içeri gönderdiği zaman iki noktada arıza çıkar;

Biri; Nefis kudurur, ölçüsüz yemekle hastalıklara davetiye çıkarır.

Diğeri; Şehvet uyanır, fuhşiyata girmeye sebebiyet verir.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

16 Dec, 08:50


https://docs.google.com/document/d/19b2QQ8gbs1wTG9ZbQ0eCIJ-RqPwsk8pD5Jg3hEek0Ws/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

16 Dec, 08:50


20241122 19. Lem’a 1. ve 2. Nükte – İstanbul

06:45 Cenab-ı Mevla, ümmet-i Muhammed (asm)’a merhameten Cuma günü öğle namazının dört rekât farzını iki rekâta indirdi. İmam Ali (ra)’ın vefatından sonra gelenler, ümmet-i Muhammed (asm)’a zahmeten on dört rekâta çıkardılar.

17:28 Sual: Aristo, Sokrat gibi felsefeciler riyazet yaptıkları halde neden hakkı bulamamışlar?

Elcevab: Hakkı bulmanın yolu, nübüvvete yani vahye tabi olmaktır. Nübüvvet, akl-ı küll olan vahy-i İlahiye dayanır. Vahiy ise rüya ve hayalattan hâlîdir, âlem-i misal ile esma ve sıfat dairesini beraber tarif eder. Cenab-ı Hak bu âlemi, bu âlem içindeki insanı ve haşri bizzat kendisi tarif eder. Aristo ve Sokrat gibileri âlem-i misalde bir milyon sene keşfiyatta bulunsalar, Arş’ı seyretseler bile bir ism-i İlahiyi bulamazlar. Çünkü onlar vahiyle değil, kafa feneriyle gidiyorlar. Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’ın tasarrufu altında olmayan riyazetle hakikate kavuşulmaz. Aristo ve Sokrat gibileri bir milyar sene riyazet çekseler de âlem-i misalden çıkamazlar. Âlem-i misalden çıkıp esma ve sıfat dairesine geçmenin şartı, ancak vahy-i İlahiye istinad etmektir.
Bu alemin bir Malik’i var. Kendini, O’nun kabza-yı tasarrufunda görmeyen, ef’al, esma, sıfat ve Zat’ının nurlarına kavuşmayan bir insan, bütün kainata sahib olsa kaç para eder? Kâinat, fanidir, zaildir.

26:07 Üstad (ra), “Ben, iman cihetinde müstakim olsam da, amel cihetinde istikamet mümkün olmadı” diyor. Hulusi Bey’in bizlere dediği, “Benden sonra istikameti muhafaza edeceksin” sözü, iman cihetiyledir. Amel cihetiyle istikameti muhafaza etmek çok zordur. Zalim nefis durmaz. Nefs-i emmare zordur. Hazret-i Yusuf (as), peygamber olmasına rağmen nefs-i emareden şikâyet etmiş,
اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖي
“Şüphesiz nefis dâimâ kötülüğe sevk eder; ancak Rabbim rahmet ederse, o başka.” demiştir. Nefis, hiçbir zaman ıslah olmaz. İmtihan her an devam eder. Hiçbir peygamber nefisten kurtulmamıştır. Ne bir nebi ne bir veli günahtan kurtulamaz, Ellah’a karşı istikameti muhafaza etmeye güçleri yoktur. Kema-hüve istikameti muhafaza edemezler, ancak güçleri dahilinde yaparlar.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

14 Dec, 10:25


https://nurmend.com/yazi/597-muhim-bir-ihtar

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

13 Dec, 06:50


https://docs.google.com/document/d/1aqvF_IiX-DgRmgCn4HdI66hL02U3AhciAPaUwYBEKYY/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

07 Dec, 12:38


Mehdilik, Mezhebler ve Ümmetin Başına Oynanan Oyunlar 20241206

02:13 Hakkımda yapılan mehdilik iddiası, sadece iftiradan ibarettir. Ellah, hepinize insaf ve merhamet versin. Ellah’tan korkun, bu iftirayı bana yapmaktan vazgeçin. Sizlerden ricam dua etmeniz, “Ya Rabbi! Bizi ve Hoca Abi’mizi Mehdi’ye tabi eyle” demenizdir.

07:41 Kütub-u Sahiha’ya ve mezheblere baktığımız zaman, Kur’an tefsiri haline getirilmediğini görürüz. Kütub-u Sahiha sadece hadis nakillerinden ibaret kalmış, hadislerin hangi ayetleri tefsir ettiği ifade edilmemiş. Mezhebler, mezheb sahiblerinin fıkha dair görüşlerinden ibaret kamış. Fıkıh kitablarına baktığımız zaman sadece İmam Şafii’nin “El-Ümm” kitabında ayet ve hadislerin yer aldığını görürüz. Çoğu fıkıh kitabında ayet ve hadislerin hiç yer almadığını müşahede ederiz.
Altı Sahih Kitaba, mezheblere, tefsir kitablarına bakıyoruz, hiçbirisi diğeriyle alaka peyda etmemiş. Peki bu nasıl oluyor? Ben burada altı Sahih Kitabların ve mezheblerin hak olmadığını söylemiyorum. Beni yanlış anlamayın.
Ben, mezhebleri inkâr etmiyorum. Mezheblerin başına gelen felaketleri anlatıyorum. Ben, altı sahih kitabı inkâr etmiyorum. Onların tek kalmalarını, onların başına gelen zulmü anlatıyorum. Ben, müfessirleri inkâr etmiyorum. Onların başına gelen zulmü anlatıyorum.

19:44 İmam Ali (ra)’ın vefatından sonra gelen halifelerin saraylarında yüzlerce cariye bulunmaktaydı. Sarayında yüzlerce cariyesi bulunan bir idareci müstakim akılla düşünebilir mi? Bu dine hizmet edebilir mi? Elbette hayır. Bu cariyelerin neredeyse hepsi Yahudi, Hristiyan ve Hindulardan oluşmaktaydı. Saraydaki cariyeler, en güzel kadınlardan seçilirdi. Saraydaki cariyelerin hem sesleri hem simaları güzeldi. Geceleri bu cariyelerin def çalmasıyla eğlenen bir halife, sabah kalkıp Kur’an dersi mi verecek? Müslim ve Buhari’yi mi yanına çağıracak? Sadece bu noktayı bile düşünseniz, söylediklerime hak verirsiniz.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

05 Dec, 05:15


https://nurmend.com/yazi/596-zorunlu-bilgilendirme

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

04 Dec, 06:24


https://docs.google.com/document/d/1iZIAosxY7uhTp0xXtm1xu2tra_rq-__QQ9weIMraVEY/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

04 Dec, 06:24


20241121 19. Lem’a – İstanbul

01:41 Kur’an, zaman, mekân gibi kayıtlarda mukayyed değildir. Asr-ı Saadette nazil olan bazı ayetlerin ifade ettiği mana daha sonradan çıkmıştır. Ahirzaman’ın en büyük alameti, Ellah’ın yarattığının değiştirilmesidir. Hadis-i şerifler, muhannes ve mütereccileyi ahirzamanın alameti olarak bildiriyor.

07:01 Resûl-i Ekrem (asm), sofradan tok olarak kalkmazdı, karnında illa açlık bırakarak sofradan kalkardı. Bir vakit tok olsa, diğer vakitte illa aç bırakırdı. Resûl-i Ekrem (asm), yemeğin yokluğundan dolayı böyle yapmıyordu. İsraftan kurtarmak için böyle yapıyordu. Resûl-i Ekrem (asm), fakir yaşamamıştı. Elinde çok nimetler, ganimetler vardı. Hadislere yanlış mana vermeyin. Bu hadislere ters mana verenler, “Sufi olun. Dünyayı terk edin” diyorlar. Haşa, sümme haşa. Resûl-i Ekrem (asm), devlet başkanı olarak kılıçla harb etti, dünyayı feth etti, idarecileri esir etti, dünya nimetlerini eline aldı. Resûl-i Ekrem (asm), her ne kadar böyle bir saltanata sahib olsa da kendi ev halkının iktisada riayet etmesini temin etti, bir lokma fazla yemelerine izin vermedi. Sabah tok olsalar, akşam aç kalırlardı.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

20 Nov, 15:50


https://www.nurmend.com/yazi/595-kure-i-arz-kurana-musahhar-olacaktir

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

11 Nov, 04:21


https://docs.google.com/document/d/1dKKkOSu-7BJ_8FD8x1cfRhbRZkFe6w-9nGQP5YST6ig/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

11 Nov, 04:21


20241019 8. Söz 2. Ders – Muş

00:00 Bütün suhuf-u semaviyenin ana temelleri ve davaları birdir. Bütün peygamberân-ı izâmın şerîatlerinde ve kutub-ü semâvîyyede müttefekun aleyh olan on altı hakikat-ı âliyye; altı erkân-ı imâniyye, beş esâsât-ı İslâmiyye ve devletin icrâ ve tâbîkiyle mes’ûl ve mükellef olduğu usûl-u hamsedir. Tüm semavî şerîatlerde İslâm’ın beş temel esâsı olan kelime-i şehâdet, namâz, oruç, hac ve zekât konusu muttefekun aleyh olmakla beraber, bu ibâdet esâslarında sâdece şekil yönünden teferruatta bazı küçük değişiklikler olabilir.

09:23 Âdem (as)’ın meylettiği ağacın, bütün dünyanın fani semeresini ihata eden fani bir ağaç olduğu açıkça anlaşılıyor. Ellah, Cennet’teki asıl nimetlerin fani birer numunesini, bir tılsım olarak o ağaç üzerinde toplamış, tecessüm ettirmiş. Üzerine de cazibe koymuş. Üzerindeki cazibeden dolayı bu fani ağaç, Cennet’in baki nimetlerinden daha fazla çekici olmuş. İşte Hz. Âdem, şeytanın iğvasıyla o cazibeye aldanmış; faniyi, ayn-ı baki tasavvur etmekle sukut etmiş. Biz de burada aynı ağaca aldanıyoruz. Dünyanın cazibesi, bizi çekiyor, bize yapışıyor, mahvediyor. Dünya nimetleri her ne kadar fani olsa da üzerinde bir cazibe olduğu için insan, aldanıyor. Hz. Âdem’in yasak ağaçtan yemesi de kaderin bir cilvesidir.

34:09 Ellah’ın varlığının en büyük delili, bir tek şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmaktır. Bir damla sudan her şeyi yapmak; her şeyi toplayıp bir damla su yapmak hasse-i kudret-i İlahiyedir. Bir tek ağacın üzerinde her nev’ muhtelif meyvenin bulunması, sikke-i i’caza işarettir, Zât-ı Ehad-i Samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebed'in sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusudur, taklid edilmez bir turrasıdır. Üstad (ra), burada tabiat perdesini yırtıyor. Ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin bir lahm-ı mahsus olur. Demek bütün alem toplanmış, karşımdaki “Ahmed” olmuş.

42:06 Aziz Kardeşlerim! Şu Durus-u Kur’anî’yeden ayrılmamanızı, ihlas esaslarına riayet etmenizi, tenkid kapısını açmamanızı, dersinize devam etmenizi sizlere vasiyet ediyorum.

Benimle uğraşmamanızı sizlerden rica ederim. Ben, hedefime doğru gidiyorum, kimseyle uğraşmıyorum. Sesim giderse bütün Küre-i Arz’a bunu sesleniyorum. Benimle uğraşanlar zehir gibi bela bulmuşlar. Sizinle uğraşmam, size beddua etmem; fakat belayı bulursunuz. Çünkü ben, dersimle meşgul oluyorum, kimseyle uğraşmıyorum. Aleyhimde olan, namusuma, iffetime, şerefime, hissiyatıma hücum eden, kelb-i akur gibi beni parçalamaya çalışanlara bile şahsî haklarımı ana sütleri gibi helal ediyorum. Alnımda bir hedef tayin etmişim. Hedefim, doğrudan Kabe’ye, oradan da Arş-ı Azam’a gidiyor. Ben, yolumda gidiyorum, başka hiçbir şeyle uğraşmıyor, sağda-solda havlayan köpeklere taş atmıyorum. Ellah, beni, o köpeklerden koruyor.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

02 Nov, 10:59


https://docs.google.com/document/d/1Fc8jWp_kaMDU0604utJ6uDMKppukAYSQVEoKEKMmqTA/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

02 Nov, 10:59


20241015 8. Söz – Muş

00:00 Din-i İslam, Ellah’ın indirdiği vahiydir, vahyin asıllarıdır. Bütün kütüb ve suhufların asılları ise, Kur’an’la birleşiktir. Kur’an, semavi kitab ve suhufların hülasasıdır. Maalesef beşer haddini aşmış, semavi kütüb ve suhufları tahrif etmiş. Beşer, hiçbir şekilde Kur’an’ı tahrif edememiştir. İ’caz-ı Kur’an, hiçbir beşerin oraya el atmasına izin vermemiş, i’caz-ı Kur’an, onu muhafaza etmiş.

Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Sözlerde yer alan temsiller, İncil’den alınmıştır. Hususan bu Sekizinci Söz, bizzat İncil’den alınmış ayetlerdir.

04:05 Şu anda perişan bir haldeyim, hastayım. Hayatımda hiçbir zaman bu derece şiddetli haksızlığa maruz kalmadım, bu derece a’sab bozukluğuna uğramadım. Bu hal, vücuduma sirayet ediyor, dişlerim şiddetle birbirini vuruyor.

Dahilde ve hariçte aleyhimizde şiddetli hücumlar bulunmakta.
Aleyhimizdeki şiddetli hücumlar, şiddetli soğuğun demire vurmasıyla, demirin içinde incimad eden suyun, demiri parçalamasına benziyor. Kış mevsimindeki şiddetli soğuğun demiri vurmasıyla demirin içindeki su donar. Demirin içerisindeki o su, lisân-ı hâliyle demire; “Bana ‘Don!’ emri geldiği için, bana geniş yer lâzımdır. Sen de ‘Genişlen!’” der. Demir, genişlenir; yumuşak su da sert olan o demiri parça parça eder.

Hayatımda rastlamadığım bu şiddetli hücumlara nasıl dayandığımı ben de anlamıyorum. Cenab-ı Hak, mahza lütfuyla ruhumuza sebat vermiş. Kur’an, bize bir tahammül ihsan etmiş.
Üstad (ra), en az üç bin ayetten iktibas ederek şarkta yani Asya Kıtasında bir nurun zuhur edeceğini ve o nurun şarkı şârık, garbı gârib edeceğini söylüyor.

09:26 Kâinat, bir eserdir. Her bir eser üzerinde sanat ve nimet fiilleri görülmektedir. Efa’l-i İlahiyeyi tecellîye sevkeden, esmâ-i İlâhiyedir. Esmâ-i İlâhiyeyi tecellîye sevkeden, sıfât-ı İlâhiyedir. Sıfât-ı İlâhiyeyi tecellîye sevkeden ise, Zât-ı İlâhiyedir.

22:11 Cenab-ı Hak, Cennet’te Âdem (as)’ı, malum ağacın meyvesini yemekten menetti. Şeytan ise, O’nu iğva ederek o ağacın meyvesini yemeye sevketti. Hatta yemin ederek, “Şayet bu meyveden yersen, Cennet’te melekler gibi ebedi kalacaksın.” dedi. Âdem (as) da Şeytan’ın bu iğvasına kapılarak o yasak ağaçtan yedi ve bu, Cennet’ten ihracına sebeb oldu.

Bütün tefsirler, Âdem (as)’ın yediği ağacın buğday olduğunu ifade ediyor. Bu manayı kabul edip, müfessirlere sonsuz hürmet etmekle beraber asıl mesele farklıdır. Üstad (ra)’ın tesbitiyle şecereden murad, dünyadır. Cenab-ı Hak, başta buğday olmak üzere dünyanın bütün taamlarını Cennet’te bir ağaç suretinde temessül ettirmiş; her nevi meyveyi o ağacın dallarına takmış; adeta dünyanın bütün fani süslerini o ağaca takıp Âdem (as)’a göstermiş, dünya denilen bu ağacın meyvelerine el uzatmamasını ve ondan yememesini emretmiş. Başta buğday olmak üzere dünyanın bütün fani taamları cazibeli, çekici bir ağaç şeklinde tecessüm edince Âdem (as) için bir tecrübe ve imtihan vesilesi olmuş, Âdem (as) o cazibeden kendisini kurtaramamıştı. Dünya nimetleri fanidir, bekaya mazhar nimetler, Cennet’tedir.

35:50 Bu kâinatta ekser mahlukat umur-u nisbiyye cinsindendir. Güzellikleri tam görülmüyor. Hakiki güzellik, ancak Cennet’te olur. Kainattaki güzellikler tebeidir, belki kötülükler daha fazladır. Kötü ve pis şeyler, güzellikler görülsün diye yaratılmış ibretlerdir, asıl maksat değildir. Zındıklar, kainattaki hüsnü görmez, hem ef’al-i beşeriyede hem tabiatta sadece kötülükleri görür, Ellah’a itiraz eder, dalalete saplanır, gider. Müminler ise, onların manasını anlamakla ibret alır. Kainattaki hüsn-i bi’l-gayr’daki hüsniyete nazar eder.
Demek ef’al-i insaniyede ve tabiatta yani hem dahil-i insanda hem alemde güzellikler ve çirkinlikler vardır. Mümin, alemdeki ve ef’al-i insaniyedeki çirkinlikleri umur-u nisbiye kabul eder, ibret alır, güzelliklere bakar, hakikati görmeye sebeb eder. Zındıklar ise, devamlı bir surette kötü şeylere bakmakla kâinatın tabiatına batar, dalalete gider.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

27 Oct, 11:38


https://docs.google.com/document/d/19nD43YU3Te2iQNFM5Tikke80kcQYEAPthoYG8fSj1Gw/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

27 Oct, 11:37


20241012 7. Söz 5. Ders – Muş

00:00 Dünya murdardır; onu arayan ve ona şakirdlik eden ise kilabdır. Çünkü murdar eti, ancak köpekler yer. Ehadisde dünya bu şekilde ifade ediliyor.

Kafirin dünyasını düşünelim. Kafirin dünyası, şehvet-i batn ve şehvet-i fercini tatmin etmekten ibarettir. Şehvet-i batnını tatmin için yer, içer; şehvet-i fercini tatmin etmek için evlenir. Peki batn ve fercin neticesi nedir? Yeme-içmenin neticesi, necaset olup dışarı çıkmaktır. Evlenmenin neticesi, ma-i mehin tabir edilen zahiren kıymetsiz, pis kokulu bir damla sudur. Demek kâfirin dünyası, çalışmasının neticesi o necasettir, o pisliği netice vermektir. Öyleyse mezkûr hadis, ayn-ı hak ve hakikattir, doğruyu ifade etmektedir.

07:39 Risale-i Nur’un mesleği, acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak üzerinde duruyor. Kayıtsız, şartsız acz-i mutlaktasın, gelen belalara karşı hiçbir kuvvete malik değilsin. Hiçbir beladan kendini muhafaza edemezsin. Kayıtsız, şartsız fakr-ı mutlaktasın, hiçbir gınaya sahib değilsin, muhtaç olduğun bir lokma ekmeği bile temin edemezsin.

12:53 Bin dört yüz senedir, “Biz, fakirlikle iftihar ederiz. Biz, âciz ve fakîriz” dediler, Âlem-i İslam’ı bu iki kelimeyle aldattılar. Resûl-i Ekrem (asm), Ellah’a karşı fakrını anlamayı kastediyor, beşere karşı dilencilik vaziyetini almayı kasdetmiyor.

Dergâh-ı İlahiyeye karşı hiçbir mal sahibi olmadığını kabul edeceksin. Kendini gına sahibi görmek suretiyle Ellah’ın huzuruna gitmen şirktir, dalalettir. “Mal, benimdir” ifadesi, şirk-i hafîdir. Bu ifadeyi biraz daha ilerletsen, şirk-i zahiriye inkılab eder. “Benimdir” diye bir ifadeyi hakiki manada kullanamazsın. Mal sahibi, Ellah’dır. Yeryüzü Ellah’ın olduğu gibi, Cennet de Ellah’ındır. İşte biz, bu fakrla iftihar ederiz. Mülk, umumen Ellah’ındır. İnsanın vazifesi, duayla Rabbine ilticadır.

21:02 Resûl-i Ekrem (sav), hiçbir zaman sofradan tok olarak kalkmamıştır. Resûl-i Ekrem (sav)’ın tok olmadan kalkması, malı olmadığı için değildir. Çünkü elinde ganimet malı doluydu. Resûl-i Ekrem (sav), şiddetli bir zenginlikle yaşamıştır. Ben-i Nadr, Ben-i Kurayza ve Fedek arazileri bizzat Resûl-i Ekrem (sav)’ın şahsî tasarrufundaydı. Hurma dolu büyük mezralara sahib olan Resûl-i Ekrem (sav)’a fakir denir mi? Resûl-i Ekrem (asm)’ın elinde çok servet olmakla beraber ganimetten payı da vardı. Resûl-i Ekrem (asm)’ın fakir yaşaması ise, eline geleni dağıtması sebebiyledir. “Resûl-i Ekrem (asm) dünyalık namına hiçbir şey yapmamış. Bir lokma, bir hırkayla yaşamış” sözü, dış mihrakların attığı bir iftiradır.

Resûl-i Ekrem (sav)’ın arpa ekmeği yemesi, buğdayı elde edemediği için değildi. Resûl-i Ekrem (sav), elindeki bütün malı, serveti ümmetine dağıtmış, tevazudan dolayı arpa ekmeği yemiştir. Resûl-i Ekrem (sav)’ın elinde dünya kadar saltanat vardı. Gelen, giden misafirlere sarf ederdi.

31:34 Beş farz namazını zamanında kılan, orucunu tutan, zekâtını veren, hacca giden, kebairi terk eden kurtulur. Kebairi işleyenlere tevbe kapısı açıktır. Eğer kebairi işlemişseniz, tevbe edin, kurtulun.

“Tevbe ederim; ama yıllarca kılmadığım namazlar, tutmadığım oruçlar var. Onların kazasını nasıl eda ederim” diye düşünme. Fıkıhtaki izahlara hürmetimizle beraber, onları yapmanız gücünüzün haricindedir. İnsan, bazen teklif-i mala yutak gibi görür, tevbeden vazgeçer. Bunun üzerinde fazla durmaktan ise, tevbenin üzerine azimle dur, namazı terk etme, kebairi işleme, ibadetine devam et.

Bazı insanlar, “Yıllarca kılmadığım namazlar, tutmadığım oruçlar var. Onların kazasını nasıl eda ederim” diye düşünür, umudu kırılır, tevbe etmez. Böyle düşünmeyin. Tevbe ettiğiniz andan itibaren ümidinizi kesmeyin. Eğer gücün varsa, kaza namazı kıl; ama “Kaza namazım var” diye üzülme. Tevbe, her günahı siler, bütün hayırların kapısını açar. “Ellah, tevbe eden her mümini afv eder.” Kim ne derse, desin; ben, böyle inanmışım.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

25 Oct, 05:57


https://nurmend.com/yazi/594-insaniyet-neyi-gerektirir

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

23 Oct, 07:37


https://docs.google.com/document/d/1_I9rZmWx_JuJdShzotgmJJN-A-X-xnXgZY9ppMJf9mo/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

23 Oct, 07:37


20241008 7. Söz 4. Ders – Muş

00:00 İnsanın birinci isteği, cemalullah ile müşerref olmaktır. Ondan sonraki en yüksek isteği, bütün derdini unutup, la hayâe fiddîn güzel kızlarla işret etmektir. Ellah, nefs-i insanın iştiha duyduğu her şeyin Cennet’te verileceğini bildirmektedir.

Kur’an, insanın bütün arzu ve hislerini tatmin ediyor. Her nev’ bostanlar, bağlar, bahçeler, üzümler, içkiler, kızlarla muaşeret ve sair bütün arzu ve isteklerin tatminini müjdeliyor. Böyle bir müjde-i Kur’anî’yi bırakıp, geçici dünya metaına bağlanan, ahmaktır.

Cennet içkileri, dünyadaki içkilere asla benzemez. Onları içecek olanlar, rûhânî zevkler içinde kalacaklar; hiçbir arızaya uğramayacaklardır. Ne başları ağrıyacak; ne helâk olma endişesi taşıyacak; ne cisimleri zarar görecek; ne de şuurları gidecek, aklî melekeleri zail olacaktır.

10:54 Bütün aleme vekaleten اِنَّا diyoruz. Bela ve musibetler kendi kendine gelmez. اِنَّا ifadesiyle bütün aleme vekaleten köle olduğumuzu ilan ediyoruz. Ben de köleyim, gelen bela da köledir, sair bütün mevcudat da köledir. Çünkü yer-gök dönmezse bela gelmez ki. Demek bütün mevcudatın hepsi köledir. Öyleyse köleliğini bil. Kölenin söz hakkı yoktur. Peki kime müracaat edeceğiz? وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ diyerek Hakim-i Mutlak’a müracaat edeceğiz.

Öyle bir Hâkim-i Mutlak’ın huzuruna gidiyoruz ki, orada esbabın hiçbir tesiri yoktur. İşte ayet-i kerimede yer alan اِلَيْهِ bu hasra bakıyor. Acz-i beşerin tek ilacı, اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ  cümlesidir. Ondan başka ilaç yoktur.

Ellah, kendisine teslim olup, ahirete iman edene üç mükafat vereceğini va’d ediyor.

Birincisi: Cehennem’den kurtuluştur.

İkincisi: Cennet’e girmektir.

Üçüncüsü: Cemal-i İlahiyle müşerref olmaktır.

35:03 Kölenin malı, mülkü, mülkiyet hakkı yoktur. Öyleyse nedir bu tasarruf? Nedir bu kibir? Nedir bu gurur? “Benim vücudum, benim malım, benim evladım” ifadesi, zalûmiyet ve cehûliyetten başka bir şey değildir. Böyle yapan birisi, Ellah’ın malını zabt eden bir zalim, ilimden bî-behre bir zırcahildir.

Sen, kölesin, fakirsin, hiçbir malın yoktur. Vazifen ise, şükürdür. Köle olduğunu bil, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ   diyerek Rabbine şükret. اِيَّاكَ نَعْبُدُ diyerek gizli şirki at, temellük davasından vazgeç, istifa et, ubudiyetini ilan et. Gelin, fakr-ı mutlakınızı ilan edin. Gelin, şükrünüzü ifade edin. Fatiha-i Şerife’yi her gün okuyoruz; ama anlamıyoruz. Cennet dahil, gelen bütün nimetlerin şükrünü ifade için اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ   diyoruz. Fakir bir kölesin, hiçbir şeye sahib değilsin.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

22 Oct, 10:37


https://youtu.be/aPJmz71GKTg?si=uBwZT5y9tidlVI_Y

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

21 Oct, 12:16


https://youtu.be/sLdWlREqDhc?si=EmidtvOVMJWWEZv3

Heybil Yayınlarının çıkarmış olduğu eserleri, resmi YouTube hesabımızdan sesli dinleyebilirsiniz.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

18 Oct, 13:52


https://www.nurmend.com/yazi/593-nurculuk-ve-mehdilik-ithamlari-hakkinda

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

18 Oct, 13:45


https://docs.google.com/document/d/1ljsZrEi2NByN-VzyVzHPmzxXPbGN1-_-VLo15ex-sQk/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

18 Oct, 13:45


20241005 7. Söz 3. Ders – Muş

00:00 Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur; “Kim, ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse Cennet’e girer.” Diğer bir hadîste ise, “Lâ ilâhe illallâh Muhammedü’r-Rasûlullah derse” şeklinde vârid olmuştur. Zîrâ, kelime-i tevhîd, sâdece “Lâ ilâhe illallâh” değildir. “Muhammedü’r-Rasûlullah” da kelime-i tevhîdde dâhildir.

05:55 Ol Muhammed-i Arabî (asm), Ellah’dan getirdiği Kur’an ile herkese ebediyet şifasını veriyor. “Üzülmeyin! Ölüm, idam değil, yokluk değil. Ebedi bir alemde, ebedi bir kavuşma sebebidir” diyor, bu müjdeyi getiriyor. Beşer, bu müjdeye karşı ne kadar şükretse, yine de azdır.

24:19 Zeval ve firak, darağacı gibi önümüzde durmuş. Ölüm, bir aslan gibi pençesini ensemize atmış. Bu hali devamlı bir surette müşahede eden var mıdır? Acz-i mutlaktasın, en ufak bir sineğin ısırmasından tut ta Cehennem’e kadar hadsiz düşmanların bulunmakta. Fakr-ı mutlaktasın, havaya ve suya ihtiyacın olduğu gibi, Cennet’e de muhtaçsın. Haydi bu dört kelimeye çare bul.

50:30 Aziz kardeşlerim! Dağları devirecek, Ağrı dağı cesametinde güçleri bile hak ile yeksan edecek büyük bir inkılaba, azim bir infilaka yaklaşmış bulunuyoruz. Kur’an ve iman selametiyle o azim infilaktan çıkmak, o infilakın altında kalmamak için dua edin.

Ellah, bir taifeyi gönderip, onların eliyle Din-i İslam’ı dünyaya hâkim edeceğine Zatıyla yemin ediyor. Bu yemin boşuna değildir. O değirmenin altında perişan olmamamız, feleğin çarkları altında ezilmememiz için hassaten Kur’an’a ve imana yapışmamızı ve birbirimize dua etmemizi sizden rica ederim.

“Kafası bunaldığı için bu hoca böyle konuşuyor” zannetmeyin. En az üç bin âyet, bu infilak-ı azimi haber vermektedir. O infilak-ı azim geldiği zaman ne Ağrı Dağını tanır ne Muş’un dağını tanır. Hepsini hak ile yeksan eder, götürür. Hiçbir kuvvet, o infilak-ı azimin önünde duramaz. Avrupa Devletlerini değirmenin çarkları altında ezer, götürür. “Bu Hoca deli mi olmuş ki böyle konuşuyor” demeyin. Kur’an ayetleri aramızda şahittir.

Dikkat edin! Ne devletiniz ne kavminiz ne aşiretiniz ne ahaliniz ne Avrupa’nız ne sağınız ne solunuz ne cemaatiniz ne tarikatınız ne şeyhiniz kalır, hepsi gider. Alemde bir tane devlet, bir tane şeyh, bir tane hâkim kalmaz. Ben, Kur’an’a dayanmışım. Kur’an’ın değirmeni gelir, bütün devletleri, bütün ağaları, bütün beyleri, bütün filozofları, bütün gayr-ı meşru hakimleri, bütün devlet erkanını ezer, atar. Sizlere tavsiyem, dikkat etmenizdir. Kur’an’ın değirmeni, en ufak bir yanlışı kabul etmez, sizi de götürür.

Ya Rabbi! Kur’anî derslerimize gelenleri ve ahalimizi o değirmenin çarkları altında ezdirme. İmanımızı muhafaza eyle. Kurtuluşu, Senden bekliyoruz. Âmin.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

18 Oct, 06:32


https://nurmend.com/yazi/591-o-zat-i-ekrem-asm-nelerden-bahsediyor

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

16 Oct, 15:03


https://www.nurmend.com/yazi/592-mukerreren-ifade-ettigimiz-halde-bizzarure-tekrar-diyoruz-ki-mehdiyyet-diye-bir-davamiz-yoktur

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

14 Oct, 08:08


https://docs.google.com/document/d/1Ru2T5K-BS9Epsqsqxmt9S64B9i8LUKbwSTFy_5gyyU8/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

14 Oct, 08:08


20241001 7. Söz 2. Ders – Muş

00:00 Muhsin, Ellâhı görür gibi ibadet edendir. Muhsinler, aynı zamanda takva sahibi olanlardır.

Biz, ictihadı inkâr etmiyoruz. Mezheblerin inhisarını reddediyoruz. Dinin esası, kitab, sünnet, icma ve kıyasdır. Kıyas, ictihad demektir. İcma ve kıyası inkâr etmiyoruz. Dört mezheb, iştihar etmiş hak mezheblerdendir. Fakat rükn-ü iman gibi iman etmeye mecburiyet yoktur. Çünkü mezheblere hudud tayin edilemez.

27:21 Bazıları ehl-i imanın neden Cehennem’e gitmediğini sual ediyorlar.
Ehl-i imanın Cehennem’e gitmemesi iki manadadır. Biri; Kemal manadadır, yani Cehennem’de ebedi kalmayacağı anlamındadır. Diğeri; Ekser ümmet-i Muhammed’in cezasının elli bin senelik haşir meydanında biteceği, Cehennem’e az bir kısmının gireceği manasındadır.

Ehl-i iman, sinn-i teklife girdikten sonra dünyada çektiği her bela ve musibet, günahlarına kefaret olur. Şayet dünyada çektiği bela, musibet ve hastalıklar sebebiyle günahlarından temizlenmezse; bazılarının cezası sekeratta, bazılarının kabirde, bazılarının haşirde, bazılarının sıratta, bazılarının Cehennem’de biter.

35:49 İmam Ali (ra)’ın vefatından bugüne kadar ümmetin helakine sebeb olan dört nokta şunlardır;

Birincisi; Haramı yemek,

İkincisi; Haramı içmek,

Üçüncüsü; Haramı dinlemek,

Dördüncüsü; Harama nazar etmek.

40:04 Aldanmayan beşer, yoktur. Hz. Adem, Hz. Muhammed-i Arabî (asm) aldandığı gibi, Bediuzzaman da aldanmıştır. Peygamber, ulu’l-azm mine’r-rusuldur. Peygamberler, dava-yı nübüvvette azm sahibidirler. Dava-yı nübüvvete kizb girmesi mümkün değildir. Dava-yı nübüvvette kesin taviz vermezler. Ama beşer oldukları itibarla günah işlememeleri mümkün değildir. Peygamberler bilerek günah işlemezler. Beşeriyet muktezası gereği, hatadan hali değillerdir. Hatadan hali olsalar, haşa Ellah olmaları lazım. Biz, burada sahabe inancını muhafaza ediyoruz.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

11 Oct, 07:20


https://nurmend.com/yazi/590-en-buyuk-dava-tevhid-ve-hasir

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

10 Oct, 07:38


https://docs.google.com/document/d/1uuNrAvws5UmMnlaDDSp3PeaYQLpwQiq8Gb5EBx7liH8/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

10 Oct, 07:38


20240928 7. Söz - Muş

00:41 Erkân-ı îmâniyenin kutb-u a’zâmı, îmân-ı billah olmakla beraber, kutb-u îmânî ikidir. Biri: Ellah’a îmân. Diğeri:  Ahirete îmândır. Ellah’a ve ahirete iman isbat edilirse, diğer erkân-ı imaniye sarahaten çıkar. Yedinci Söz, iki kutb-u îmânîyi, yani Ellah’a ve ahirete imanı izah etmektedir. Ellah’a ve ahirete iman, bu kainatın tılsımını açan anahtarlardır.

08:28 Gece-gündüzün tebeddülü, kış-yazın inkılabı durmadan devam ediyor. Peki, bu akım nereden geldi? Nereye gidiyor? Niçin durmuyor? Haydi, cevap ver. Küçüktün, âkıl bâliğ oldun, evlendin, ihtiyar oldun. Seni halden hale girdiren kimdir? Cevap ver. Bu tılsımı açabilirseniz konuşun. Yoksa konuşmaya hakkınız yoktur. Bütün beşer, susmaya mecburdur. 

16:05 İnsan, üç vecihle câmi’ ve küllî bir mahiyette yaratılmıştır.

Birincisi: İnsan, maddeten bu kâinatın küçük bir fihristesi ve hulâsası hükmündedir.  Alemde ne varsa insanda dercedilmiştir.

İkincisi: İnsan, bin bir ism-i İlahînin tecelligahıdır, manen bin bir ism-i İlahînin en mükemmel ayinesi ve nokta-i merkeziyyesidir. Cenâb-ı Hak, bin bir ismiyle insan üzerinde tecelli eder. Ellâh, bin bir ismini numune, zıddiyet ve sanat itibariyle insanda toplamıştır. Şu an vücudum açılsa birdenbire Ellah’ın bin bir isminin cemali ortaya çıkar.

Üçüncüsü:  Alem-i imkân denilen kâinatı ve âlem-i vücûb denilen esmâ ve sıfat-ı İlâhiyyeyi anlayacak, tartacak anahtarlar külçesi insanın enâniyyetine takılmıştır. İnsan, îmân vasıtasıyla âlem-i imkân denilen kâinatı ve âlem-i vücûb denilen esmâ ve sıfat-ı İlâhiyyeyi keşfedebilir.

Ellah, insanı, yeryüzüne halife yapmış yani üç ehemmiyetli vazifeyle mükellef kılmış.

Birincisi: İnsan, Kur’an vasıtasıyla dellal-ı saltanat-ı ulûhiyet ve rububiyettir.

İkincisi: İnsan, bir ubudiyet-i külliyeye müheyyadır. İnsan, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖين demekle bütün kâinatın ibadetini kendi ibadeti içine alarak dergâh-ı İlahiye arz eder.

Üçüncüsü: İnsan, şu kâinatın müfettişidir.
İşte halifelik budur. Halifelik, araba ve sair aletleri yapmak, ekip-biçmek değildir.

31:45 Risale-i Nur, Kur’an’ın tefsiridir. Kur’an’ın hakikatini canlandırmış. Risale-i Nur, tasavvuf değil, hakikattir. Beşeri, doğrudan doğruya Kur’an’ın sırr-ı i’cazına kavuşturmuş. Kal u kili kaldırmış, tasavvufun bütün hakikatlerini acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak cümleleriyle izah etmiş.

Beş farz namazını cemaatle, tadil-i erkâna riayet ederek kılsan, kebairden ictinab etsen yeterlidir. Bir milyon adab, namazın içinde düşünerek okuduğun bir besmelenin yerini tutmaz. Farzlar terk edilmiş, adabla uğraşılıyor. Elbiseni yıkaman, temizliğine dikkat etmen takva değildir. Takva, elbiseni yukarı çekmen değildir. Takva, beş farz namazı kılmak, yedi kebairi terk etmektir. Beş farz namazını kıl, yedi kebairi terk et, Cennet-i a’laya git. Beş farz namazı kılan, yedi kebairi terk eden, muttakidir, takva sahibidir, Cennet’e gider.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

06 Oct, 06:49


https://docs.google.com/document/d/1dyONU6h0eRF8RdIR0MtsvMrh_vXmHxrhfU_Tk2ao3rw/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

06 Oct, 06:49


20240924 6. Söz 8. Ders – Muş

00:40 Anayı, çocuğa hizmetçi ettiren; çocuğu, anaya şefkatle beslettiren bir rahmet, elbette bu âlemdeki mazlumları sahibsiz bırakmaz. Celalli bir elle, zalimlerden intikam alır, haddini tecavüz edenleri tokatlar. Çünkü Küre-i Arz, sahibsiz değildir.

Hadisata bakıp aldanmayın! Firavun’u hak ile yeksan eden, Nemrud’u geberten, Kavm-i Semud’u götüren o celalli el, perde arkasında durmuş, murakebe etmekte. Perde-i gayb arkasındaki bir cemalli el, bütün âlemi rahmetiyle doldurduğu gibi, bir celalli el de temizlik için bekliyor. O celalli el, bu rahmeti su-i istimal edenlerin kafasını illa keser, onları, hak ile yeksan eder, atar. Buna emin olun.

10:07 Akıl, göz, dil ve sair azalar; sanattan, Sanii, nimetten Mün’im’i bulmak için insana verilmiş. Akıl, göz, dil ve sair azalar Ellâh hesabına çalıştırılmadığı takdirde bir anahtar olan akıl, en adi bir derekeye iner; kâinattaki sanatların müfettişi olan göz, en adi bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur; rahmet-i İlahiye hazinelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve Kudret-i Samedâniyye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri olan dil, midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine sukut eder. Neticede hem dünyada kıymetten düşmüş olurlar hem ahirette ceza çekerler.

Bizdeki acz, mutlaktır, kayıtsız ve şartsızdır, içinde hiçbir kudret yoktur. Bizdeki fakr, mutlaktır, kayıtsız ve şartsızdır, içinde hiçbir gına yoktur. Acz, bizimdir; kudret, Ellâh’ındır. Fakr, bizimdir; gına, Ellâh’ındır. İnsan, acz ve fakr kanadıyla uçabilir. İnsan, acz ve fakrını bildiği nisbette terakki eder.

35:53 İnsan, başıboş değildir. Kâinat sahibinin bir askeridir. Kâinat sahibinin bir askeri olmak gibi bir şeref düşünülemez. Üstad (ra), kâinat sahibinin bir askeri olmakla müşerref olmuş. Biz, Kur’an’a cidden sarılan bir hizmetçiyiz, küçük bir askeriz. Herhangi bir mertebemiz yoktur. Ubudiyet çantasını sırtımıza giymiş, takva silahını elimize almışız. Hücum eden, yanar.

Bu abd-i aciz, kebairi terk etmeği silah yapmış. Zad u zahire olarak da ubudiyet çantasını sırtına almış gidiyor. Dünyayı başıma ateş-i suzan yapsanız bile şu hakikatlerden vazgeçip kimseye boyun bükmem. “Molla Muhammed, ne yapıyor?” diye sual ediyorlar. Molla Muhammed işte bunları yapıyor. Bize hücum eden herkes mağlub olup gidecektir. Silahını bırakmayan, çantasını indirmeyene kim karışabilir ki. Kelime-i şehadet, savm u salat, hacc u zekât çanta olarak belimdedir. Kebairi terk, silah olarak elimdedir. Kur’an’ın mezkûr şeraitine haiz olan abd-i âcizin karşısına kim çıkarsa çıksın mağlub olur. Tecrübemizle sabittir.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

04 Oct, 06:01


https://nurmend.com/yazi/589-sunnetin-dindeki-yeri-ve-onemi

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

02 Oct, 08:39


https://docs.google.com/document/d/1zKU9Nce_HtHD3IC7282J0ZrAuJjZrBgwa7K8eWNopBA/edit?usp=sharing

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

02 Oct, 08:39


20240921 6. Söz 7. Ders – Muş

00:44 Benî İsrâil, defalarca zulmetmiş, fıskı irtikab etmiş; yeryüzünde fitne ve fesad çıkarmış; bunun cezası olarak defalarca gadaba uğramışlardır. Yani Ellah (cc), onları vaîd ile tehdîd ederek ferman ediyor ki; “Ey Yehûd Kavmi! Siz ne kadar zulme, fitneye başlarsanız, ben de sizi helak ederim; sizi kılıçtan geçirecek, servetinizi elinizden alıp sizi esir edecek güçlü ve kuvvetli kavimleri size musallat ederim. Sizi kahr u perişan ederim.”

Küre-i Arz’ın bütünüyle Müslümanların eline geçmesi, ancak ahirzamanda vuku bulacaktır. Cenab-ı Hak, Küre-i Arz’ı ahkâm-ı İlahiyenin tatbiki için yaratmış. Fısk u fücur için yaratmamış.

Ellah, en büyük bir azamet ve gálibiyyet sâhibidir. O’nun irâdesinin tecellîsine mâni’ olacak bir kuvvet mutasavver değil­dir. İlla intikamını alır.

13:18 Her ferd-i mü'min, derece-i fehm ve zevkine göre, aslında güzel olan bir şeyi târif eder. Acz ve fakrdaki lezzet, şefkat ve tefekkürdeki ulviyet; hakikaten hiçbir şeyle kabil-i kıyas değilmiş.

20:37 Hikmet, aklı çalıştırıp “Bu âlem nedir? Nereden geliyor? Nereye gidiyor? Vazifesi nedir? Bu âlem içindeki insan nedir? Nereden geliyor? Nereye gidiyor? Vazifesi nedir ve ne için halk edilmiştir?” tılsımını çözmektir. Akıl, tek başıyla bu tılsımı çözemez. Bu tılsımı çözmek isteyen akıl, akl-ı külle, yani Muhammed-i Arabî (asm)’ın akl-ı küllü olan Kur'ân’a tabi olması lazım. Akl-ı küll, Kur'ân’dır. Ona müracaat etmeyen bir akıl, yarı yolda kalır. Ya sarhoşluğa veya şeşbeşe kaçar.

Kur'ân’ın penceresinden bu âleme bakan insan, kâinatı bir han gibi görür. Kaderin sevkiyle ezel canibinden bu dünya hanına gönderildiğini, bu dünya hanında bir gün kalacağını, bu saray-ı âlemdeki görev ve vazifesinin ubudiyet olduğunu bilir. Yirmi dört saatlik ömür sermayesini Kur'ân’ın nizamına göre kurar ve ebedi saadete namzed olduğunu anlar. 

27:23 Bu dünyada kimin ne emniyeti var ki! Hanginiz emniyettesiniz? Her an için ölüm, kapınızı çalabilir. Azrail gelip, “Vakit tamam. Çık, git. Başkalarına yer aç” diyebilir. Resûl-i Ekrem (asm), bir hadis-i şeriflerinde; “Ben, bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurmuştur.

29:54 Risâle-i Nûr, tenzilun min tenzildir. Üstad (ra), Resûl-i Ekrem (asm)’a tebaiyetle ve O’na hizmetle Kur'ân’ın esrarının bütününe yakınını çözmüş. Esrar-ı Kur'ân’ın bütününe yakını Resûl-i Ekrem (asm) tarafından Üstad (ra)’a talim edilmiş. O talimin tekmili için bir heyet-i ilmiyenin bin sene, belki bin beş yüz sene çalışması lazımdır. Üstad (ra), bütün o manaları remizle, işaretle söylemiş. Tam izah etmeye vakit bulamamış.

Üstad (ra), peygamber değildir. Üstad (ra), makam-ı mahbubiyet-i Muhammediye (asm) ile makam-ı hillet-i İbrahimiye (as)’dan dersini almış, onlardan aldıklarını ümmete ders veriyor. Bir başka ifadeyle Üstad (ra), makam-ı mahbubiyet-i Muhammediye (asm) ile makam-ı hillet-i İbrahimiye (as)’ın gölgesi altına girerek, vahy-i İlahiden gelen, tenzilun min tenzil nevinden olan esrar-ı Kur'ân’ı açmış, beşere ders veriyor.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

29 Sep, 12:47


https://docs.google.com/document/d/14FTL9-5XlvSVGl8KHv4-MLvmWDbFUfZQD1CHP-hcBuI/edit?usp=drivesdk

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

29 Sep, 12:45


20240917 6. Söz 6. Ders – Muş

00:55 Bu ahirzamanda karı-koca arasına fitne sokmak için sistemli çalışıyorlar. Fakat fitne ateşi ne kadar yükselirse yükselsin, Kur'ân’dan gelen yağmur hepsini söndürmeye kâfidir.

08:21 Biz, burada Kur'ân namına konuşuyoruz. Derste geçen her bir harf, her bir kelime, her bir düşünce, her bir tefekkür, her bir bakış, her bir duyuş, dersteki oturuş dâhil hepsi birer meyve-i Cennet olur, ebedi bir âlemde, ebedi bir manzara teşkil etmekle beka bulur.

17:13 Ben, her nereye gitmişsem, hakarete maruz kalmışım. Bütün efrad, beni zayıf görüyor. “Kısa boyludur, boynu büküktür, siması gayr-ı nuranidir, ağa değildir, paşa değildir, şeyh değildir, kumandan değildir” diyerek gelen vuruyor, giden vuruyor.

Ya Rabbi! Senin rahmetin dışında herkes beni vuruyor. Ya Rabbi! Ben, bütün gücümle yirmi dört saat ömrümü, hususan bu derste geçen beş-on dakikalık ömrümü şefaatçi ederim. Ya Rabbi! Başta beni ve efrad-ı ailemi sonra bütün mümin ve müminatı şu asrın felaketinden kurtar.

25:40 İmanı kim vermiş ise, Cennet’i veren Odur. Hâdi isminin tecellisinden gelen hidayet, Cennet’e götürür. Hâdi isminin tecellisinden başka hiçbir ferd-i insan bu Cennet’i veremez. İman, Cennet’i kazandırır; amel-i salih, Cennet’i süslendirir.

38:32 Muhammed-i Arabî (asm)’ı inkâr eden, O’nun terbiyesini kabul etmeyen bir Müslüman, daha hiçbir ışık bulamaz, kendisini kurtaracak hiçbir terbiye elde edemez.

Tek çare, Resûl-i Ekrem (asm)’ı şefaatçi ederek Kur'ân’ın kapısını çalmak, Kur'ân’ın talimatı doğrultusunda aklı kullanmaktır.

Risale-i Nur Dersleri (Edessa)

27 Sep, 06:58


https://nurmend.com/yazi/588-hz-muhammed-asm-ile-gelen-hakiki-medeniyyet