راحلون

كنتُ أتأمل في مسألة الحيض

فوجدت أن الفتيات يقضين أكثر من ثلث أعمارهن في تقلبات وتغيرات مزاجية تظهر على هيئة عصبية مفرطة، كائبة
ولربما البكاء أحيانًا،

ثم يقضين ثلثا آخر في آلام، وخمول، وحالة تميل للعزلة أكثر من الانخراط.

و على الرغم من هذا ، فالعالم لا يقف لهن؛
الدراسة مستمرة
الامتحانات متواصلة
العمل لا يعطيهن فرصة مميزة للإجازة.
ولكن الله وحده أعطانا ؛
فرفع عنا تكليف الصلاة، وعفا عنا قضاءه بعدها
رفع عنا تكليف الصيام، ولم يُلزمنا بقضائه في وقت محدد أو بشكل متتال.
ويُضاف إلى رحمة الله إحسان الرسول صلى الله عليه وسلم فتقول الصديقة بنت الصديق: "كان يتكئ في حجري وأنا حائض ثم يقرأ القرآن".
ثم يقال المرأة ظلمت في هذا الدين
لا و ربي

ظلمتها المادية واستعبدتها الرأسمالية، وتلاعبت بها النسوية والذكورية على حد سواء. أما هنا ، فالرجل لا يُعرف بكرم خُلقه إلا بإكرامه لزوجته. الحمد لله الذي خلقنا مسلمات.

- سمر اسماعيل

Hayız meselesini düşünüyordum
Fark ettim ki kadınlar hayatlarının 1/3'inden fazlasını asabiyet ve hüzün görünümlü ruhsal çalkantılar içinde geçiriyorlar. Bazen ağlayarak bile geçirebiliyorlar. Sonra bu özel durum sebebiyle diğer 1/3'ini acı ile, yorgunluk ile, insanlarla iç içe olmaktan uzak, yalnız kalma isteğine iten bir hal içinde geçiriyorlar. Tüm bunlara rağmen dünya onlar için ara vermiyor. Okul ve dersler devam ediyor. Sınavlar aynı şekilde. Herhangi bir işte çalışan kadınlar için de bu duruma özel bir tatil verilmiyor.
Fakat bunu bize veren tek Allah var;
Namaz yükümlülüğünü bizden kaldırıyor, sonrasında kaza etmemizi de istemiyor. Oruç sorumluluğunu da kaldırıyor. Sonrasında belli bir vakitte kaza etmemizi ya da kazasını arka arkaya tutmamızı da istemiyor. Allah'ın bu rahmetine Resulullah'ın ihsanı da ekleniyor. Aişe radıyallahu anha der ki; ben hayız hali iken kucağıma yaslanır ve Kur'an okurdu.
Sonra diyorlar ki bu din kadına zulmediyor?!
Vallahi de hayır, materyalizm zulmetti. Kapitalizm onu köleleştirdi, sözde feminizm ve erilcilik onunla aynı biçimde oynadı.
Fakat burada erkeğin güzel ahlakı, ancak karısına davranışı ve ikramı ile bilinir.
Bizleri Müslüman kadınlar olarak yaratan Allah'a hamd olsun..

-Samar İsmail

Kahraman kadınlar 🌸

Kendine (kalbine) karşı merhametli ol 🌿

(Muhammed el-Emîn eş-Şinkītî'ye) Soru:

Müslümanın her zaman ve her vaziyette zamanını en iyi şekilde tasarruf etmesi için en pratik program/yöntem nedir?

Cevap:

Kişinin bunu yapması durumunda en mutlu insanlardan biri olacağı ve zamanını en iyi şekilde değerlendirip, Allah'ın rızasını kazanacağı pratik yöntemi iki cümleyle ifade edebiliriz:

Birincisi: Allah'ın seni görmek istemediği yerde olma.
İkincisi: Allah'ın seni görmek istediği yerde bulun.

Bir insan için lafzen veya fiilen bir pratik yöntem veremeyiz, çünkü insanlar farklıdır. Alelade biri, ilim talebesine benzemez, ilim talebesi de alime benzemez. Gerçekten alelade insanlar da kendi içlerinde farklı derecelere bölünmüşlerdir. Bundan dolayı bir ortak yöntem tesis edemeyiz.

Allah ile aranda olan meseleleri, sana verdiği emirleri muhafaza et. Allah'ın kullarıyla senin aranda tahkim edilmiş emirleri de muhafaza et. Allah'ın, sana, gece olsun, gündüz olsun, gizli olsun, açık olsun verdiği emirleri muhafaza et. Şayet bunları muhafaza edersen, bu, Allah'ın rızası için sana verilmiş en iyi yöntemdir. Ve (söylediklerimizin hepsi) Selefin takvayı muhafaza için söylemiş oldukları şu iki cümlede özetlenir: 'Allah, seni görmek istediği yerde seni kaybetmesin, seni görmek istemediği yerde seni bulmasın.'

Ve her geçen zaman içinde iyice tefekkür et: Farz et ki Allah'ın huzurunda bulunuyorsun, O'nun meclisinde yer almak seni memnun eder miydi, yoksa (işlediğin günahların verdiği ızdırabın etkisiyle) üzülür müydün? Eğer memnun isen oturuver ki Allah seni bağışlasın ve iştirakın hayırlı olsun. Eğer üzülüyorsan (yani Allah'a karşı mahcup olabileceğin bir şey yaptıysan), o zaman Allah'ın rızası için o meclisi terk et ve Allah'ın gazabından kork. Allah en doğrusunu bilir.

“Ey Allah’ın kulu, hasta nefsini Ramazan’a hazırlamaya başladın mı, yoksa hâlâ filân kimsenin hükmü, filân kimsenin kusuru ve Allah’ın seni sorumlu kılmadığı meselelerde konuşmakla mı meşgulsün?

Huzeyfe’den rivâyet edildiğine göre, Ömer radıyallâhu anh bir cenâzeye çağrılmıştı. O da cenâzeye çıktı veya çıkmak istedi. Ben de (Huzeyfe) onu tuttum ve: Ey Mü’minlerin Emîri, otur. Çünkü o münâfıklardandır, dedim. Ömer dedi ki: Allah adına sana soruyorum, ben de onlardan mıyım? Huzeyfe şöyle dedi: “Hayır. Senden sonra da bir daha kimseyi temize çıkarmam.”

Bakın bizim seyyidimiz Ömer radıyallâhu anh, ‘Ömer’ olduğu hâlde, nasıl kendi adına korktu ve sadece kendi âkıbetini sormakla meşgul oldu.

Sen, kendini kurtar. Sana faydası olmayan şeyleri bırak. Kalbini katılaştıran şeyleri, it. Ve eğer helâk olursak sâlihlerle beraber olmaya bak. Çünkü biz, içimizde sâlihler olsa da helâk olabiliriz..

Senin şiârın şu olsun: Kendim için ağlıyorum, başka hiç kimse için değil..”

"Allah amel edenin amelini, umut edenin umudunu boşa çıkarmaz.."

{O ne güzel bir kuldu, çünkü o daima Allah'a yönelirdi} Sad/44

Rabbimiz birine "o ne güzel bir kuldu" deyince belki de aklına o kişinin 10 cüz ile gece namazı kıldığı veyahut her gece kuranı hatmettiği geliyor olabilir. Fakat "güzel kul" rabbimizin katında "evvab" (çokça yönelen) sıfatını taşıyandır. Subhanallah, evvab ne demek biliyor musunuz?
Yani Allah'a çokça dönen demektir. Yani bir kulun hataya düşmesi fakat Allah'a çokça geri dönmesi demek. Şeytanın seni kandıracağı şeylerden biri sana çok işlediğin günahlar yüzünden yaptıklarının fayda vermeyeceğini fısıldamasıdır. Nefes alabildiğin sürece hâlâ umut olduğunu söylememe izin ver.. tevbe et ve "o ne güzel bir kuldu, çünkü o daima Allah'a yönelirdi" ayetini düşün. Bu yüzden ne olursa olsun, ne kadar günaha düşersen düş Allah'a geri dön. O seni bağışlayacak, seni kabul edecek, sana mağfiret edecektir. Sadece Allah'a dön ve istiğfar et.
Ve böylece "güzel bir kul" olabileceğini düşün..

{نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ} الآية:44سورة (ص)

عارف لما ربنا يقول على حد إنه " نعم العبد " فـ ممكن اللي ييجي في بالك إنه مثلًا بيقيم الليل بـ 10 أجزاء أو إنه بيختم القران كل ليلة.

لكن سبحان الله .. نعم العبد عند ربنا .. إن من صفاته إنه " أواب " .. عارفين أواب يعني ايه؟!

يعني كثير الرجوع إلى الله ..

يعني عبد بيخطئ لكن بيرجع لله عز وجل كتير .. تخيل من الحاجات اللي الشيطان ممكن يضحك عليك فيها إنه يقولك مفيش فايدة ..

بسبب بعض الذنوب اللي بتعملها كتير ، خليني اقولك إن كل ما فيك نفس في أمل .. توب .. وافتكر " نعم العبد إنه أواب "

فـ مهما حصل ووقعت وأذنبت ارجع، ارجع لـ ربنا عزوجل وهيتوب عليك ويقبلك ويغفرلك بس ارجع واستغفر،

وافتكر إنك كدة ممكن تكون " نِعْمَ العَبْدُ".

سئل ابن الجوزي رحمه الله: أيجوز أن أفسح لنفسي في مباح الملاهي؟
فقال: عند نفسك من الغفلة ما يكفيها.

علو الهمة (٣٤٨)


Ibn'ul cevzi'ye -rahimehullah- soruldu:
Mubah olan vakit geçirme/eğlence araçları için nefsime geniş imkan vermem caiz midir?
Dedi ki: zaten nefsin yeterince gaflete sahip

"ولا تبتليني في مطالبي واجبرني في الأشياء التي أقصدها وأسعى إليها, وامنُن علي بلطفك في كل خطوة, وامنن علي بقرّة عينٍ غير منقطعة وارزقني نور البصيرة ووفقني للخير الخير الذي ترضاه لي وتحبه وارضَ عني رضًا لا أشقى بعده أبدًا يارب"

Rabbim, istediğim şeyler konusunda beni imtihan etme, kendisi için çabaladığım şeyler konusunda da kalbimi mutlu et. Her adımımda bana lütfundan ver, kesintisiz bir göz aydınlığı ile bana lütufta bulun. Beni aydınlık bir basiret ile rızıklandır, beni hayırlı olana ulaştır; benim için razı olduğun ve senin sevdiğin hayırlara. Ve sonrasında asla mutsuz olmayacağım bir rıza ile benden razı ol..
اللهم امين

Gerçekten de, değiştirilmesi gereken bir bakış açısı..

"falan kişi sadece ihtiyacı olduğunda bizi tanıyor" deme,
"İnsanların ihtiyaçlarını gidermeyle bize ikramda bulunan Allah'a hamd olsun" de

"كلما أتذكر أن الله يعلم نيتي أشعر أنني مطمئن جدا، ولا أخشى أي شيء... فالحمد لله الذي يجازي على النيات، ويرى ما في الضمير ويسمع .. الحمد لله الذي يجازي على الصدق، وسلامة القلب، وصفاء النية، وحب الخير للغير... الحمد لله الذي لا يؤاخذ بالعيب، ولا يقطع الرزق على ذنب، ولا يعير وإن تكرر، ولا ينسى إن غفلنا .. الحمد لله أنه الله."

"Allah'ın niyetimi bildiğini her hatırladığımda mutmain oluyorum ve hiçbir şeyden korkmuyorum. Niyetlere göre muamelede bulunan, kalptekini bilen ve duyan Allah'a hamd olsun.. sıdka, kalbin selametine, niyetin temizliğine, başkaları için hayrı dileyip dilemediğine göre muamelede bulunan Allah'a hamd olsun. Ayıplar için suçlamayan, günahlar için rızkımızı kesmeyen, tekrarlansa bile kınamayan, gaflete düştüğümüzde bile unutmayan Allah'a hamd olsun.. elhamdulillah ki O, Allah'tır"

Şükür, kalp, dil ve âzâlarla amelde bulunmaktır. Kalple şükür, nimet verenin nimetlerini dile getirme, bu nimetlerin Allah'tan ve O'nun bir ihsanı olduğunu söylemedir. Aişe annemizden gelen merfû hadiste şöyle buyrulur: “Allah, kula herhangi bir nimet verdiğinde, kul, bunun Allah'tan olduğunu bilirse, Allah bunu kulu için nimete şükür olarak yazar.”

Nimetlerinden dolayı Allah'a sevgi duymak da, kalple şükürdendir. İbn Abbas'tan gelen merfû hadis bunu açıklar: “Sizi, nimetleriyle beslediğinden dolayı Allah'ı sevin.”

İbn Receb el-Hanbelî

Bu kadar insanın içinden Allah'ın seni seçip koruması, basit bir şey değil..

Murakabeye yardımcı olan şeyler nelerdir?

|Şeyh Abdurrezzak el-bedr

الشيخ فايح الحارثي..

Videonun uzunluğuna bakmadan her kelimesini hissederek dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Her Müslümanın tüm kalbiyle dinlemesini temenni ediyorum, dilediğiniz yerde paylaşarak daha fazla kişiye ulaşmasına vesile olabilirsiniz. Kalplere şifa olması duasıyla

Allah'a tevekkül etmek..

كُنت كُلما استعملتُ القُرآن رأيتُ الشّفاء في نَفسي، فإذا ابتعدتُ عنهُ عادت إليّ أسقامي.

- د إبراهيم السّكران

Kur'an ile ne zaman iştigal etsem nefsimde şifâ buluyordum, her uzaklaştığımda da hastalıklarım geri dönüyordu
-İbrahim Sekrân

Kulun Rabbi’ne karşı uzaklığı, ibâdete karşı isteksizliğinin temel sebebi;
Azâları günahlara teslim etmek.. Bu asırda bundan en büyük kaybı belki de göz kazanmakta..

Çok önemli bu hakîkati öyle ihmâl ediyoruz ki, bunun Allah ile aramızdaki uzaklığın iyileşmeme sebebi olduğunu artık görmüyoruz, zira içine gömüldüğümüz çirkinliğin şuurunda değiliz.

Azâların sosyal medyada -kastetmeden ve istemeden de olsa- düştüğü günahların, nefisleri kirletmediğini mi düşünüyoruz? Gözünü ne kadar koruyabiliyorsun? Elini, kalbini ne kadar muhafaza edebiliyorsun karşılaştığın harâma karşı? “Gözlerini (harâmdan) indirsinler” rabbânî emrine ittibâmız nasıl?

Bugün maalesef ki bu husus çok basitleşmiş, korkunç boyutta hafife indirgenmiştir. Hâlbuki bu harâmlara düşmek yahut da şâhidlik etmek, kaçınılmaz olarak nefislerin kirlenmesi demektir. Kirli bir nefis ise, kendisi de temiz olmadan güzel olanı hak etmez. Nûr sûresi 26. âyetin işâret ettiği umûmî tefsîr, bu manaya dayanır. Kur’ân temizdir, namaz temizdir, Allah’ı zikir temizdir, güzel ahlâk temizdir. Bunlara erişmek için kirlilikten arınmak gerekir. Allah’a yakınlaşmak için, Kur’ân’dan faydalanabilmek için, ilimle amel etmeye muvaffak olmak için, sâlih amellerden lezzet almak için; nefislerin ıslâhı ve günahlardan arındırılması gerekir.

Sosyal medyaya harcanan saatler bize Allah katında ne kazandırıyor, meselâ bunu oturup düşündüğümüzde ne ile karşılaşacağız? Ya bu saatlerle, harcanan bu ömürle Allah katında karşılaştığımız zaman? O vakit iş işten geçmiş olacak.


Burada erkek-kadın bütün müslümanlara -ve evvelâ nefsime- bir hatırlatma yapmak istiyorum:

• Açık olsun yahut başında örtüsü olsun, müteberric bir kadını paylaşmayı ve bunun yayılmasına sebeb olmayı basit görmeyin. Sizin vesilenizle yayılan bu görsele bakan gözler adedince size günah yazılacağını unutmayın.

• Müstehcenlik içeren bir fotoğrafı, video kaydını, ve hatta YAZI’yı bile yaymanın, insanları buna maruz bırakmış olmanın günah olduğunu unutmayın.

• Allah subhânehu ve teâlâ ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e açıkça sebb ve sövgü bulunan paylaşımlarla etkileşimde bulunmayın, bunları paylaşmayın, insanlar arasında yaymayın.

• Müzik-şarkı içeren video ve sesleri yayınlamayın, alıntılamayın. Kendi günahınızla birlikte her işitenin günahını da sırtınıza yüklemeyin.

• Allah’ın örtmeyi ve gizlemeyi emrettiği şeyleri -bu her ne olursa olsun-, sizler kendi kulluğunuzun sorumluluğunu bilerek açığa vurmayın, ortaya çıkarmayın. Allah’ın örtülmesini emrettiği şeyleri açanları gördüğünüzde ise bunları siz örtün, reklamını yaparak yaymayın, yayınlamayın.

Bu ve benzeri şeylerden; harâm, gayr-i islâmî ve gayr-i ahlâki olan her duruma karşı temkinli bir müslüman olmaya, Allah’ın harâmlarını tazîm edip, ettirmeye ve bu fesâd ve bâtılın toplumlar içinde sirkülasyonuna yardımcı olmamaya azmetmemiz gerekmektedir.

Çünkü biz, Müslümanız. İslâm’ına râzı olduğumuz Rabbimiz ne(y)den râzı olursa, biz de itaatkâr olarak ondan râzı oluruz. O neye buğz etmiş, ne(y)den nefret etmişse, biz de o şeye buğzeder ve ondan nefret ederiz.

Eğer sevdiğin bir şeyi istiyorsan, ona ulaşmak için günaha düşerek Allah’a isyân etme ki, bu ondan mahrûm olmana sebeb olmasın. Çünkü Allah katındaki nimete, O’na isyân etmekle -günahla- erişilmez.

قال ابن رجب في [قواعده] ٢٩٣/٢:
قاعدة: «من تعجل حقه أو ما أبيح له قبل وقته -على وجه محرم- عوقب بحرمانه».

İbn Receb, Kavâid’inde [2/293] dedi ki:
Kâide: «Kim hak ettiği veya kendisine mübâh olan şeyi, vaktinden önce -harâm bir vecihle- elde etmeye acele ederse, ondan mahrum olmakla cezâlandırılır.»

وقال الشيخ العثيمين في [منظومته] (٩٢):
وكلُّ مَن تعجل الشيء على ** وجهٍ محرم فمنعه جَلا

Şeyh İbn Useymîn Manzûmesinde (92) şöyle der:
Bir şeyi elde etmede acele edip (onun için) harâma düşen,
Ondan men olunmakla karşılaşır

Meşhûr bir kâide vardır:

"من تعجل شيئا قبل أوانه؛ عوقب بحرمانه".

“Kim bir şeyi vaktinden önce (elde etmede) acele ederse; ondan mahrumiyetle cezâlandırılır.”

قال يحيى بن معاذ رحمه الله:
‏لا تستبطئ الإجابة، وقد سددت طريقها بالذنوب.
[سير أعلام النبلاء ١٥/١٣]

Yahyâ b. Muâz rahimahullah dedi ki:
Duâlarına icâbeti gecikmiş bulma, icâbetin yolunu günahlarınla sen kapatmışken.
[Siyeru Alâmi’n-Nubelâ 13/15]

Rim'in şehit edilen dedesi, halid dede'nin bir nasihati..

Musa, kavmine: “Allahtan yardım isteyin ve sabredin!” demişti. “Şüphesiz ki yeryüzü, Allah’ındır ve ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. Akıbet/mutlu son muttakilerindir.” (7/A'râf, 128)

اللهم إن كان لنا دعوة مُستجابة فاجعلها إهلاك اليهود ومن أيّدهم وطبّع معهم ومن وقف معهم ولو في كلمة وإهلاك بشار ومن طبّع معه ووقف معه ونصره وأيده..!

اللهم عليك باليهود وأعوانهم..!

‏اللهم احفظ المسلمين في كل مكان واكفهم شر الأشرار وكيد الفجار، اللهم أبرم لأمةِ نبيِّك محمد ﷺ أمراً رَشَداً، يُعز فيه أهل طاعتك، ويُذل ويُخزى فيه أهل معصيتك، ويؤمر فيه بالمعروف ويُنهى فيه عن المنكر.

ربّنا أقرَّ أعيننا بنصرة الإسلام ونهضة الأمة وعزِّ المسلمين ورِفعتهم

Kalbin görmeye ve duymaya bile dayanamadığı işkencelerle katledilen mazlumlar için en güzel tesellimiz, (inşallah) cennette hiçbir şiddeti ve acıyı hatırlamayacak olmaları, cenneti görünce "hiçbir şiddet görmedim" diyecek olmalarıdır..

“Kıyamet gününde cehennemliklerin dünyaya dalan en müreffehi getirilerek cehenneme bir kere daldırılacak. Sonra :

— Ey âdemoğlu! Hiçbir hayır gördün mü? Sana hiçbir nimet uğradı mı? denilecek. O:

— Hayır! Vallahi Yarabbi! diyecek. Bir de cennetliklerden dünyada iken insanların en yoksulu getirilecek ve cennete bir kere daldırılacak. Kendisine:

— Ey Âdemoğlu! Hiç yoksulluk gördün mü? Başından hiç şiddet geçti mi? diye sorulacak. O da :

— Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç yoksulluk geçmedi: Hiçbir şiddet görmedim, diyecektir.” (Muslim/2807)

Yeryüzünün doğusunda ve batısında Müslümanların kalbi tektir. Allah'a Resulüne ve Allah'ın mümin kullarına sevgi; Allah'ın resulünün ve müminlerin düşmanlarına düşmanlık beslerler. Sadık kalpleri ve salih duaları yenilmeyen askerler, ordulardır. Onlar Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin haber verdiği, kıyamete kadar taifetul mansura'dır.

-Mecmuu fetâva

فَقُطِـعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۜ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur...

Bazıları Allah Teâlâ’nın şu ayetindeki gerçeği tam olarak idrak edemiyor:

"Eğer Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur." Bu yüzden her zaferin ardında komplolar/tuzaklar arıyor. Ancak mümin, Allah’ın müminlere olan yardım ve desteğinin izlerini gördüğünde gönlü huzur bulur.

Bugün Halep’te yaşananlar, Allah’tan bir fetih ve zaferdir. Bu zafer, sebeplerin tamamen yerine getirilmesi, uzun ve meşakkatli hazırlıkların ardından gerçekleşmiştir. Allah, düşmanın gücüne kıyasla az olan bu sebepleri ve gayretleri bereketlendirdi, onlarla fetih nasip etti, vaadini gerçekleştirdi, ordusunu zafere ulaştırdı ve birliğin bereketini bize gösterdi. Böylece üzerimizde hüccetini ortaya koymuş oldu.

Allah’ım, nimetini üzerimizde tamamla ey Hayy ve Kayyum! Bizi Filistin’de, Sudan’da ve müminlerin zayıf düşürüldüğü her yerde buna benzer zaferlerle müjdele.

Allah en büyüktür ve izzet de O'na aittir.

| Ahmed es-Seyyid

👉 Arapça Metin

"Bakışları anlamayan, uzun açıklamaları da anlamayacaktır"

Bakışları korumak sadece erkeklere değil, kadınlara da emredilmiştir.
{Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar}

Ne Ömer'in var ne Salahaddin'in..

"ما ابتلي المسلم بمثل التدرج في سلب الاستقامة كل يوم يُصبح وهو منسلخ من أحد محاب الله حتى يصل إلى ما يُبغضه سبحانه، وهو لا يشعر"
Müslüman, istikametin derece derece kendisinden alınmasından daha büyük bir şeyle imtihan olunmamıştır. Her gün Allah'ın sevdiği şeylerden birinden ayrılmış olarak sabahlar, ta ki O'nu gazaplandıracak şeylere ulaşır, kendisi bunun farkında da değildir.

Seçici ol. Seçici olmak sanattır, hayatında olmayı hak edenleri özenle seç. Sana ait olmayan, benzemeyen, seni yansıtmayan mekanlar, ilişkiler, yollar, arkadaşlıklar, uğraşlarla sakın kendini ve vaktini tüketme. Nefsinin kıymetini bilene onu ait olmadığı yolda tüketmek ağır gelir

Kalbinin mutmain olması için bu ayetler sana yeterli değil mi?

Elhamdulillah🌷

Çözüm; rıza ve teslimiyet

Allahumme amin..
Samimi ve kalpten bir dua, izlerken gülümsememek elde değil :)

Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir adam Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e:

- Yâ Resûlallah! İslâmiyet’in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle, dedi. O da:

- “Dilin hep Allah’ı zikretsin” buyurdu.

Tirmizî, Daavât 4.

شفاء لما في الصدور..

قال عمر بن الخطاب رضي الله عنه:
لا يغرنّك صلاة رجل ولا صيامه من شاء صام ومن شاء صلى، ولكن لا دين لمن لا أمانة له.

شعب الإيمان ٧/‏٢١٨


Ömer b. el-Hattâb radıyallâhu anh dedi ki:
Bir kimsenin namazı ve orucu seni aldatmasın. İsteyen oruç tutar ve isteyen namaz kılar. Fakat (sen şuna bak ki), güvenilirliği olmayanın Dîni yoktur.

Şuabu’l Îmân 7/218

Onlar temizliğin, iffetin ve doğru hicabın olduğu zamanlarda bile öyleydi..

"insanlara ne kadar takvalı görünürsen görün, senin hakikatte ne olduğun, her zaman tenhâda ne olduğundur"

{Allah tarafından sana bir azap dokunmasından korkuyorum} meryem/45

Gerçek sevgi budur. Sevdiğin kişi için dininde bir eksikliğe sahip olmasından, bu sebeple gafillerden olmasından ve ona nasihat eli uzatmamaktan korkmandır.
Bir kaide: senin ahiretini önemsemeyen, seni önemsemiyordur.

Cabir İbn Abdullah رضي الله عنهما anlatıyor:

"İşlerin en şerlisi sonradan çıkan şeylerdir. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir."

Sunan En-Nesai 1578

Kendilerine verdiğimiz Kitab’ı hakkıyla (içindekilere inanıp, gereğiyle amel ederek) okuyanlar; işte bunlar Kitab’a hakkıyla iman ederler

| Bakara/121

Öyle bir kavimle imtihan olunduk ki; müziğin mutluluk ve başarılarını kutlamanın merkezinde, Kuran'ın ise yalnızca cenazelerde olduğunu zannediyorlar.

Hicab akidedir

قال ابن القيم :
إذا رأيت الرجل ذوقه وشوقه إلى سماع الألحان دون سماع القران فهذا أقوى الأدلة على فراغ قلبه من محبة الله وكلامه

Ibn kayyım dedi ki;
Eğer birinin şevki ve zevkinin Kur'an değil de şarkı dinlemek olduğunu görürsen; bu, kalbinin Allah'a ve kelamına olan sevgiden yana boş olduğuna en güçlü delildir

Allah Kur'an için neden ilaç değil de şifa demiştir?

Allah'a karşı sadık ol 🌿

Ölüm geldiğinde Alkame'nin oğluna yaptığı vasiyetinde güzel ahlakın sırları vardır:
"Ey oğulcuğum! Eğer bir arkadaşa ihtiyaç hissedersen öyle bir arkadaş edin ki, hizmet ettiğin zaman seni koruyup gözetsin. Onunla arkadaşlık hayatına güzellik versin. Sıkıntılı zamanında (zor günlerinde) senin yanında olsun, sana yardımcı olsun. Öyle bir kimse ile arkadaşlık yap ki, sen bir hayır yapmak istediğin zaman o senin yanında olsun. Eğer senden bir iyilik görürse onu takdir etsin, kötülük gördüğünde de sana mâni olsun. Öyle biri olsun ki, ondan bir şey istediğin zaman sana versin, sustuğun zaman seninle o konuşsun, sana bir bela isabet ettiğinde sana teselli olsun, belanın definde sana destek olsun. Öyle bir arkadaş ki, hakkı söylediğin zaman seni tasdik etsin"