ÖLEN KİMSENİN KEFENİ
٦١٥. عَنْ خَبَّابِ بْنِ الْأَرَبِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ هَاجَرْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ نَبْتَغِي وَجْهَ اللَّهِ فَوَجَبَ أَجْرُنَا عَلَى اللَّهِ فَمِنَّا مَنْ مَضَى لَمْ يَأْكُلْ مِنْ أَجْرِهِ شَيْئًا مِنْهُمْ مُصْعَبُ بْنُ عُمَيْرٍ قُتِلَ يَوْمَ أَحُدٍ فَلَمْ يُوجَدْ لَهُ شَيْءٌ يُكَفِّنُ فِيهِ إِلَّا نَمِرَةٌ فَكُنَّا إِذَا وَضَعْنَاهَا عَلَى رَأْسِهِ خَرَجَتْ رِجْلَاهُ وَإِذَا وَضَعْنَاهَا عَلَى رِجْلَيْهِ خَرَجَ رَأْسُهُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضَعُوهَا مِمَّا يَلِي رَأْسَهُ وَاجْعَلُوا عَلَى رِجْلَيْهِ الْإِذْخِرَ وَمِنَّا مَنْ أَيْنَعَتُ
لَهُ ثَمَرَتُهُ فَهُوَ يَهْدِبُهَا
🪶 Habbab b. Erett (r.a)'tan rivayet edilmiştir:
"Biz, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'le birlikte Allah yolunda O'nun rızasını isteyerek hicret ettik. Dolayısıyla mükafatımızı vermek Allah'ın üzerine gerekli oldu. Kimimiz (hicret) mükafatından hiçbir şey yemeden (ahirete) göçüp gitti. Bunlardan biri de, Mus'ab ibn Umeyr'dir. O, Uhud günü şehid olmuştu da bir kaftan/hırkadan başka ona kefen yapacak bir şey bulunamadı. Kaftanı onun baş tarafına koyduğumuzda (aşağı kısım dan) ayakları dışarıda kalıyor, kaftanı ayaklarının üzerine koyduğumuzda başı açıkta kalıyordu. (Bu yokluk karşısında) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize:
- Kaftanı başından itibaren sarın, ayaklarının üzerine de izhır (denilen kokulu ottan) koyun' buyurdu.
" Kimimize de hicret semeresi ulaştı ve bu meyveyi devşirenler de vardı.
(Buhâri, Cenäiz 27, Menakibu'l-Ensar 45, Meğází 17, 26, Rikak 7, 16; Ebu Dávud, Vesâyà 11 (2876); Tirmizi, Menakıb 54 (3853); Nesai, Cenaiz 40)
٦١٦. عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهَا قَالَتْ كُفِّنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي ثَلَاثَةِ أَثْوَابِ بِيضِ سَحُولِيَّةٍ مِنْ كُرْسُفٍ لَيْسَ فِيهَا قَمِيصٌ وَلَا عِمَامَةً أَمَّا الْحُلَّةُ فَإِنَّمَا شُبِّهَ عَلَى النَّاسِ فِيهَا أَنَّهَا اشْتُرِيَتْ لَهُ لِيُكَفِّنَ فِيهَا فَتُرِكَتِ الْحُلَّةُ وَكُفِّنَ فِي ثَلَاثَةِ أَثْوَابِ بِيضِ سَحُولِيَّةٍ فَأَخَذَهَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي بَكْرٍ فَقَالَ لَأَحْبِسَنَّهَا حَتَّى أُكَفِّنَ فِيهَا نَفْسِي ثُمَّ قَالَ لَوْ رَضِيَهَا اللَّهُ عَزَّ
وَجَلَّ لِنَبِيِّهِ لَكَفْتَهُ فِيهَا فَبَاعَهَا وَتَصَدَّقَ بِثَمَنِهَا
🪶 Aişe (r.anha)'dan rivayet edilmiştir:
"Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Sehuliyye denilen pamuklu üç parça beyaz Yemen bezi içine kefenlendi. Bunların içerisinde gömlek ile sarık yoktu. (Bir Yemen elbisesi çeşidi olan ve izar ile ridadan ibaret olan) hulleye gelince, bunun, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e kefen yapmak için satın alınıp alınmadığı hususunda insanlar şüpheye düştüğünden hulle kullanılmadı. Dolayısıyla Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Sehuliyye (denilen) üç parça pamuklu beyaz (Yemen) kumaşı içerisine kefenlendi.
Bu elbiseyi, Abdullah ibn Ebi Bekr alıp:
Ben bu hulleyi kendime kefen yapmak için muhafaza edecegim dedi. Daha sonra da:
" Yüce Allah, buna, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem için razı olsaydı ona kefen yapardı" diyerek hulleyi sattı, parasını da sadaka olarak verdi.
(Buhári, Cenäiz 19, 24, 25, 94; Ebu Davud, Cenäiz 29-30 (3151); Tirmizi, Cenâiz 20 (996); Nesai, Cenäiz 39, İbn Máce, Cenâiz 11 (1469); Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/40, 93, 118, 132)