Değerli kardeşlerim; Dünya ehli insanlar, hiç ölmeyecek gibi dünyada mal, mülk, şan-şöhret yarışına girer. Gecesi-gündüzü dünya hırsıyla bir birine girer. Kanaat etmek onlar için acizlik göstergesidir. Kirada oturur, şükür bilmez, ev almak için çabalar, ev alır, şükretmez, araba almak için çabalar, arabayı alır, şükretmez, çocukları için ev, arsa, mal-mülk için çalışmaya başlar. Bide bakar ki ömür sermayesi tükenmiş, gözler görmez olmuş, kulaklar duymaz olmuş, dizleri bedenini ayakta tutacak dermânı bulamaz olmuş. Dünya hırsı kalp gözünü kör etmiş anlar anlar ama son pişmanlık fayda verir mi?
Ahiret aklı ile düşünen bir kimse Peygamber efendimizin -sallallâhu aleyhi vesellem- şu hadis-i şerifini kendine düstur edinir. “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) Bu hadis-i şerifte dünyaya teşvik yoktur. Aksine yarın "ölecek gibi" ahiret için gayret-çaba sarf edilmesi tavsiye edilmektedir. Yarın öleceğini bilen birinin dünyevi hiç bir nimette gözü olabilir mi? Dünyaya bakan yönü ise "Hiç ölmeyecek olan insan da", yapacağı işlerin ileride sonsuz seneler boyu kendine faydalı olabilmesi için yaptığını sağlam ve dayanıklı, güzel yapması gerektiğini düşünür. Kalbinde zerre kadar ahiret inancı olan bir kimse, nasıl olur da Allah'ın rızası dışında dünya malına bel bağlayabilir? Allah'ın vermiş olduğu nimetlere şükür ancak o nimetin şükrü ile ödenme gayretinde olur. Kaldı ki O'nun vermiş olduğu hiç bir nimetin karşılığı asla ödenemez insanı ancak,O'nun rahmeti kurtarabilir. Hz. Peygamber (asm): “Allah’ın rahmeti kucaklamazsa, ben dahi amellerimle cennete giremem.” diye buyurmuştur.
O'nun rahmetine nâil olmanın yolu ise O'nun rızasını kazanmaktan geçmektedir. O'nun Resulüne en çok benzeyen, O'nun rızasını kazanır. Bu dünya nimetleri ebedi ahiret yurdu için bir vesile bir araç olmalıdır, amaç ve gaye olmamalıdır.
Diğer taraftan dünya nimetlerini ebedi yurdun azığı yapabilme gayretinde olabilmek için İlim öğrenmek gerekir. Mü'min dünya gözü ile değil, kalp gözü ile Allah'ın nimetlerine bakabilmelidir. Allah'tan ilim talep etmeli. Zira "İlim; bir şeyi olduğu gibi idrak etmektir. Bilgisizlik bilginin zıddıdır. Bilim, bilinenden gizlilik ve kapalılığın kalkmasıdır. İlim; nefsin, bir şeyin manasına ulaşmasıdır. Düşünen ile düşünülen arasında hususi bir alâkadır" (Cürcânî, et- Ta'rifat, s. 160, 167). Dolayısıyla Allah'ın rızasını kazanmanın yolu İlim öğrenmekten geçmekte.
Kur'an-ı Kerim insanı sürekli tefekküre ve zikre yönlendirmekte. Kurtuluşa erenlerin düşünen ve akleden mü'minlerin olacağı bir çok ayet ve hadiste vurgulanmaktadır. Kaldı ki ilim öğrenmek müslüman için farz kılınmıştır.“İlim talep etmek / öğrenmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17). Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de ise şöyle buyurmaktadır: "...Kulları arasından yalnızca, anlama ve kavrama yeteneğine, yani vahiy bilgisine sahip olanlar Allah'tan gereği biçimde korkarlar." (Fatır, 35/28) Allah'tan korkan bir kul, O'nun dinine hizmet için çaba gösterir, gaflete dalmaz. Bir nevi küfre karşı, Allah'ın hükmünün yer yüzünde hakim olabilmesi için eliyle, diliyle, kalbiyle, kalemiyle, kılıcıyla, aklı ile vb. Allah'ın vermiş olduğu bütün nimetleri en iyi şekilde O'nun rızası için kullanır, cihat eder... Velhasıl kelam; hırs ile çalışmak Allah için olursa güzeldir. Gayrısı için olursa boştur, ahirette karşılığı yoktur. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Her iş ve fiilinde Allah'ın ismini yüceltme gayretinde olanlar elbette O'nun rahmetinden nasibini alacaktır...