Dile kemik, kalbe fren, insana insaf gerekirmiş...
Kalbimi zayi eden diline kelepçe vursa kader!
Biter mi içimde bu yığınla birikmiş keder?
Bilmediğim yüzüne kaldığım hasrete yanarım...
Şimdi sen olduğundan da şüphe ediyor aklım..
Ne adın gerçekti ne sesin ne de beni kuyuya çeken dilin...
Zindan dilinmiş de ben saray bilip huzuruna gelmişim,
Zehir kalbinmiş de ben liman bilip fermanı yazmış, katlime mühürlemişim..
En çok sana inanıp en çok senden işittim zararı ve senden yana gördüm kötülüğün en garipçesini...
Yalanlarını boynuma sevap diye işledim...
İşit beni...
Kulağına eğildim, İsrafilin sura üfleyeceği günü beklediği gibi bekledim,
Hisset beni...
Bir kadeh kırmızı şarabın sarhoşluğu ile aff diledim...
Bir bir yazıp okudum, parçalandı tespihimin taşları,
Zikrettiğim köşe başlarını günahına üfledim...
Huşu bir gecelikti sevgilim,
Ben de seni geceye mehtap, güne masmavi bir bulut, neşeye gebe bildim...
Yüreğimdeki sevda dilime Ah diye dolandı,
Ahım yüreğime hançer oldu kıyamete boyandı,
Adını bilmiyorum artık bildiğimden de şüpheliyim bu aralar,
Ama sevgilim, bunlar son satırlar..
Akıllandım ya da büyüdüm...
Sen bu kadar kötü müydün?
Yeşile boyadığın gözlerinden korkuyorum şimdi...
Sen bu kadar acımasız sen bu kadar merhametsiz,
Sen bu kadar yoksun muydun sen olmaktan!
Bir sükutun bin çığlığın şahidi,
Duymaz cenaze namazında kulağın bu sesi...
Birer izmarit olup karışırsın tenine toprağın,
İçime çekince alırım, tanırım belki bilmediğim o asi nefesi,
Bunlar son satırlar...
Seni anlattım benim gibi seni bilmeyenlere,
Çok konuştular hakkında susturdum hepsini,
O bir beyaz buluttan kopmuş gibi...
Yağmurlu içi, soğuğu da sever de bir tek kendine,
Üşütmez beni...
Ne çok üşüdüm, ne çok üşüttün...
Çığlıklarım kulaklarına faydasız,
Unutmuşum kurşunlara babalık eden sözlerini...
Yine daldım pembe beyaz hülyalara,
Nasıl da acımasızdı dünya,
Nasıl da çok gördü hayali bir seni uykuna dalmış bir bana,
Hayır varlığından şüphe ediyorum artık!
İki asırdır bitmek bilmeyen bir kabus görüyorum,
Uyutmuyor beni...
Haksızlıktı bu, büyük bir haksızlık!
Senden haberi olmayan bir canı cehenneme atman ziyadesiyle haksızca!
Ey seni dava adamı!
Güneş bir gün doğmasa göğe kurşun sıkılır mı?
Sen sıktın efendi...
Bunlar son satırlar...
Akıllandım artık ya da büyüdüm,
Asıl duyman gereken konular var...
Sana layık olan,
Hak ettiğin ve bütün bu pembelerin yanında duyman gereken karalar var...
Nasip olsa bu dünyada söylesem de öbüründe karşılaşmasam seninle...
Görmese gözüm seni, duymasa kulağım sesini...
Sahi gerçek miydin sen?
Bir yatacak yeri bir vicdanı olmalı her adı insanın,
Söylesene bana, neresinde kaldın bu ikramın?
Her şeyi bilen, her şeyi satın alabilen sen, en büyük olan sen neresindesin bu yüce kanunun?
Bildiğin dillerin harfleri yazmıyor mu sana?
Lal mı oldu lisanın, kesildi mi kulağın?
Lügatında merhamet olmayanın hakta gözü olamaz!
Ama iyi oldu gittiğin...
Yoksa hiç uyanamayacaktım bu deliksiz yalancı uykudan,
Bunlar son satırlar...
Akıllandım artık ya da büyüdüm...
Farid Farjad dinleyip şiirler yazdım gecelerce,
Okumaya çekindiğim şiirler,
Bazısı ayıp, bazısı katil, bazısı hırsız..
Esrarlı gecelere sığdırmaya korktuğum hayalleri yazdım birer birer..
Baş ucumda keman çaldı sabahladık,
O da herkes gibi bir yalancı olduğunu söyledi..
Ne demeliyim bilemedim,
İnandım, kabullendim ve uyandım...
Bunlar son satırlar...
Ben de senin gibiyim artık...
Arzu ALPDEĞER