Namazın, İslâm dînindeki yeri ve önemini açıklamanızı ricâ ediyorum.
Allah’a hamd olsun.
Şüphesiz İslâm'da namazın yeri ve önemi çok büyüktür. Hiçbir ibâdet onun konumuna ulaşamaz.
Namazın yüce konumuna ve önemine şu hususlar delâlet etmektedir:
Birincisi:
Namaz, o olmadan ayakta kalması mümkün olmayan dînin direği sayılır.
Nitekim Muaz b. Cebel'in -Allah ona rahmet etsin- rivâyet ettiği hadiste Rasûlullah ﷺ ona şöyle buyurmuştur:
أَلاَ أُخْبِرُكَ بِرَأْسِ الأَمْرِ كُلِّهِ وَعَمُودِهِ، وَذِرْوَةِ سَنَامِهِ؟ قُلْتُ: بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: رَأْسُ الأَمْرِ الإِسْلاَمُ، وَعَمُودُهُ الصَّلاَةُ، وَذِرْوَةُ سَنَامِهِ الجِهَادُ, ثُمَّ قَالَ: أَلاَ أُخْبِرُكَ بِمَلاَكِ ذَلِكَ كُلِّهِ؟ قُلْتُ:بَلَى يَا نَبِيَّ اللهِ! فَأَخَذَ بِلِسَانِهِ قَالَ:كُفَّ عَلَيْكَ هَذَا، فَقُلْتُ: يَا نَبِيَّ اللهِ! وَإِنَّا لَمُؤَاخَذُونَ بِمَا نَتَكَلَّمُ بِهِ؟ فَقَالَ: ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا مُعَاذُ! وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ أَوْ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ. [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي ]
"Sana her işin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?
Ben (Muâz):
-Evet, bildir, ey Allah'ın elçisi! dedim.
Rasûlullah ﷺ :
-İşin başı İslâm, direği namaz, doruk noktası (zirvesi) cihaddır, buyurdu.
Rasûlullah ﷺ daha sonra:
- Bu anlattıklarımın hepsini tutan, onların devamına ve olgunlaşmasına sebep olan şeyi haber vereyim mi? diye sordu.
Ben:
- Evet, bildir, ey Allah'ın nebisi! dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah ﷺ:
dilini tuttu ve:
-Şunu koru! buyurdu.
Bunun üzerine ben:
-Ey Allah'ın nebisi! Biz konuştuklarımızdan sorumlu tutulacak mıyız? diye sorunca, Rasûlullah ﷺ- şöyle buyurdu:
- Annen hasretine yansın ey Muâz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen dillerinin ürettiklerinden başka bir şey midir!" (Tirmizî, hadis no: 2616. Elbânî, 'Sahih-i Tirmizî, hadis no: 2110'da hadis sahihtir, demiştir.)
İkincisi:
Namazın, kelime-i şehâdetten sonra gelmesi, itikadın doğru ve sahih olduğuna, yerleştiği kalbin doğruluğuna ve onu tasdik ettiğine delâlet eder.
Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur:
(( بُنِيَ الْإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَه إِلاَّ اللهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ, وَإِقَامِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ.) [ رواه البخاري ومسلم ]
"İslâm, beş şey üzerine binâ edilmiştir:
Allah'tan başka hak ilâhın olmadığına, Muhammed ﷺ-'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şâhitlik etmek, namazı (dosdoğru) kılmak, zekâtı (hak edene) vermek, Beytullah'ı haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır." (Buhârî, hadis no: 8. Müslim, hadis no: 16)
Namazı ikâme etmenin anlamı: Sözleri, fiilleri ve Kur'an-ı Kerim'de belirtilen vakitleri ile namazı tam olarak edâ etmek demektir.
Nitekim Allah Teâlâ namazın vakitleri hakkında şöyle buyurmuştur:
... إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَّوْقُوتاً [ سورة النساء من الآية: 103 ]
"... Çünkü namaz, bilinen vakitlerde müminlerin üzerine farz kılınmıştır." (Nisâ Sûresi: 103)
Üçüncüsü:
Namazın diğer ibâdetler arasındaki yeri ve önemi, farz kılındığı yer bakımından özel bir konuma sahiptir.
Namazı yeryüzüne bir melek indirmemiştir. Fakat Allah Teâlâ, elçisi Muhammed ﷺ -'e ikramda bulunmayı dilediği için elçisi göğe çıkarken (Miraç gecesinde) namazın farz oluşunda Rabbi ona aracısız hitap etmiştir. İşte bu, namazı, İslâm dîninin diğer ibâdetlerinden ayrı kılan bir özellik ve meziyettir.
Namaz, hicretten yaklaşık üç yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır.
Namaz, önce elli vakit olarak farz kılınmış, sonra Allah Teâlâ tarafından hafifletilerek beş vakte indirilmiş ve elli vakitlik sevabı, beş vakitte kalmıştır. İşte bu, Allah Teâlâ'nın namazı ne kadar çok sevdiğine ve konumunun ne kadar büyük olduğuna açık bir delildir.
Dördüncüsü:
Allah Teâlâ, namaz vesilesiyle günah ve kötülükleri silip affeder.
Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
"Rasûlullah ﷺ -'i şöyle derken işittim: