20240928 7. Söz - Muş
00:41 Erkân-ı îmâniyenin kutb-u a’zâmı, îmân-ı billah olmakla beraber, kutb-u îmânî ikidir. Biri: Ellah’a îmân. Diğeri: Ahirete îmândır. Ellah’a ve ahirete iman isbat edilirse, diğer erkân-ı imaniye sarahaten çıkar. Yedinci Söz, iki kutb-u îmânîyi, yani Ellah’a ve ahirete imanı izah etmektedir. Ellah’a ve ahirete iman, bu kainatın tılsımını açan anahtarlardır.
08:28 Gece-gündüzün tebeddülü, kış-yazın inkılabı durmadan devam ediyor. Peki, bu akım nereden geldi? Nereye gidiyor? Niçin durmuyor? Haydi, cevap ver. Küçüktün, âkıl bâliğ oldun, evlendin, ihtiyar oldun. Seni halden hale girdiren kimdir? Cevap ver. Bu tılsımı açabilirseniz konuşun. Yoksa konuşmaya hakkınız yoktur. Bütün beşer, susmaya mecburdur.
16:05 İnsan, üç vecihle câmi’ ve küllî bir mahiyette yaratılmıştır.
Birincisi: İnsan, maddeten bu kâinatın küçük bir fihristesi ve hulâsası hükmündedir. Alemde ne varsa insanda dercedilmiştir.
İkincisi: İnsan, bin bir ism-i İlahînin tecelligahıdır, manen bin bir ism-i İlahînin en mükemmel ayinesi ve nokta-i merkeziyyesidir. Cenâb-ı Hak, bin bir ismiyle insan üzerinde tecelli eder. Ellâh, bin bir ismini numune, zıddiyet ve sanat itibariyle insanda toplamıştır. Şu an vücudum açılsa birdenbire Ellah’ın bin bir isminin cemali ortaya çıkar.
Üçüncüsü: Alem-i imkân denilen kâinatı ve âlem-i vücûb denilen esmâ ve sıfat-ı İlâhiyyeyi anlayacak, tartacak anahtarlar külçesi insanın enâniyyetine takılmıştır. İnsan, îmân vasıtasıyla âlem-i imkân denilen kâinatı ve âlem-i vücûb denilen esmâ ve sıfat-ı İlâhiyyeyi keşfedebilir.
Ellah, insanı, yeryüzüne halife yapmış yani üç ehemmiyetli vazifeyle mükellef kılmış.
Birincisi: İnsan, Kur’an vasıtasıyla dellal-ı saltanat-ı ulûhiyet ve rububiyettir.
İkincisi: İnsan, bir ubudiyet-i külliyeye müheyyadır. İnsan, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖين demekle bütün kâinatın ibadetini kendi ibadeti içine alarak dergâh-ı İlahiye arz eder.
Üçüncüsü: İnsan, şu kâinatın müfettişidir.
İşte halifelik budur. Halifelik, araba ve sair aletleri yapmak, ekip-biçmek değildir.
31:45 Risale-i Nur, Kur’an’ın tefsiridir. Kur’an’ın hakikatini canlandırmış. Risale-i Nur, tasavvuf değil, hakikattir. Beşeri, doğrudan doğruya Kur’an’ın sırr-ı i’cazına kavuşturmuş. Kal u kili kaldırmış, tasavvufun bütün hakikatlerini acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak cümleleriyle izah etmiş.
Beş farz namazını cemaatle, tadil-i erkâna riayet ederek kılsan, kebairden ictinab etsen yeterlidir. Bir milyon adab, namazın içinde düşünerek okuduğun bir besmelenin yerini tutmaz. Farzlar terk edilmiş, adabla uğraşılıyor. Elbiseni yıkaman, temizliğine dikkat etmen takva değildir. Takva, elbiseni yukarı çekmen değildir. Takva, beş farz namazı kılmak, yedi kebairi terk etmektir. Beş farz namazını kıl, yedi kebairi terk et, Cennet-i a’laya git. Beş farz namazı kılan, yedi kebairi terk eden, muttakidir, takva sahibidir, Cennet’e gider.